Hadis Usulü ile İlgili Konulara Yaklaşımı

Muhammed Emin Er el-Mîrânî’nin (ö. 2013) Fehmü’l-Fıkh
fî Usûli’l-Fıkh Risâlesi Çerçevesinde Hadis Usulü ile İlgili
Konulara Yaklaşımı*
Recep ASLAN**
Özet
Milâdî 1914, hicrî 1332 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında Diyarbakır’ın Çermik ilçesinin Külüyan (yeni ismi Kalaş) köyünde doğmuş olan Muhammed
Emin Er, Sarf, Nahv, Mantık, Vad’ı, İstiâre, Münazara, Beyân, Meâ’nî, Bedi’, Usûlu’d-din,
Usulu’l-fıkh ve Kelâm gibi ilimleri şark medreselerinde tahsil etmiştir. Ayrıca, tasavvufta muhtelif mürşidlerin terbiyesinden geçmiştir. İlim tahsilinden sonra hayatı boyunca
imamlık, vâizlik, müderislik, tebliğ gibi hizmetlerle meşgul olmuştur. Kendisi okuduğu
bu ilimleri içeren Câmiu’l-Mütüni’d-Dirasiyye adında bir eser de te’lif etmiştir. Bu eserde yukarıda söz edilen bu ilimleri özetleyen “risâle” hacminde eserler yazmıştır.
Muhammed Emin Er Hoca, her ne kadar Diyarbakırlı olsa da O, ömrünün en verimli çağını Gaziantep’in Nizip ilçesinin Kertüşe (Kıratlı) köyü ile Gaziantep merkezde
geçirmiştir. Bu sebeple bu çalışmada, Gaziantep’in dinî, ilmî ve kültürel hayatına katkısı
olan bu zâtın risâlelerinden Fehmü’l-Fıkh fî Usûli’l-Fıkh adlı risâlesini esas alarak hem
bu risâleyi tanıtacağız hem de hadis/sünnet usulüne yaklaşımını değerlendireceğiz.

Giriş
Çeşitli ilimleri şark medreselerinde tahsil eden Muhammed Emin Er Hoca (ö.
2013), tasavvufta muhtelif mürşidlerin terbiyesinden geçmiş ve ilim tahsilinden
sonra hayatı boyunca imamlık, vâizlik, müderislik, tebliğ gibi hizmetlerle meşgul
olmuş bir âlimdir. Kendisi okuduğu bu ilimleri içeren Câmiu’l-Mütüni’d-Dirasiyye
adında bir eser telif etmiştir.
Bu makalede Muhammed Emin Er Hocanın kısa hayatını verdikten sonra
Câmiu’l-Mütüni’d-Dirasiyye adlı eserinde mündemiç olan Fehmü’l-Fıkh fî Usûli’l-Fıkh adlı risâlesini esas alarak hocanın hadis/sünnet usulüne yaklaşımını sunmaya çalışacağız.

Fehmü’l-Fıkh fî Usûli’l-Fıkh Adlı Risâlesinin Tanıtımı
Muhammed Emin Er Hoca, bu risâlede Edille-i Şer’iyye dediğimiz kitap,
sünnet, icma ve kıyas’ı açıklamış ve risâlenin devamında da diğer şer’i delilleri
(İstikrâ-ı tam/tümevarım, istihsân, İstishâb, sahâbe kavli vb.) zikrederek bunların dinde delil olup olmadığını sorgulamıştır. Ayrıca iki kat’i delil çelişmesi durumunda yapılması gerekenler konusunda da bilgiler vermiştir. Risâlenin son bölümünde de ictihâd, müctehid, taklid ve fetvâ gibi kavramlar üzerinde de durmuştur.
Müellif ’in belirttiğine göre; fıkıh usulü ile ilgili olan bu risâlenin dayandığı kaynaklar ise şunlardır: Ebû Yahya Zekeriya b. Muhammed b. Zekeriyya elEnsârî el-Mısrî el-Şafiî’nin (ö. 926/1520) Lübbü’l-Usûl ve bu eserin şerhi olan
Gayetu’l-Vusûl Şerhu Lübbü’l-Usûl’u, Ebû Nasr Tâcüddîn Abdülvehhâb b. Alî b.
Abdilkâfî es-Sübkî’nin (ö. 771/1370) Cem’ul-Cevâmi’ fî Usûli’l-Fıkh adlı eseri ile
Celâleddin el-Mahallî’nin (ö. 864/1459) Cem’ul-Cevâmi’ üzerine yaptığı şerhi esas
alarak bu risâleyi oluşturmuştur.6
Er Hoca, Şafiî geleneğin hâkim olduğu medreselerde eğitim almıştır. Bu medreselerde Şafiî mezhebinin usûl ve furu’u okutulmaktadır. Bu sebeple bu risâlenin dayandığı kaynaklar da, Şafiî geleneğinden gelen
âlimlerden oluşmaktadır.
4. Fehmü’l-Fıkh Fî Usûli’l-Fıkh Adlı Risâlesi Çerçevesinde Hadis Usulü
Konularına Yaklaşımı
Biz bu kısımda söz konusu risâlede geçen dinin ikinci temel delili olan sünnetle ilgili değerlendirmeleri üzerinde duracağız. Risâlenin bu bölümünde, müellifin hadis/sünnetle ilgili görüşlerini inceleyeceğiz.
Sünnet’in Tanımı
Er Hoca, şer’i delillerin ikinci kaynağı olan sünnetle bazı meseleleri özet
olarak aktarmıştır. Sünnetin tanımıyla konuya giriş yapmıştır. Sünneti, Hz. Peygamber’in söz ve fiilleri olarak tarif etmiş ve takrîrî7
sünneti de Hz. Peygamber’in
fiillerinden saymıştır.8
Hz. Peygamber’in Fiillerinin Bağlayıcılığı
Er Hoca, Hz. Peygamber’in fiillerini dört kısma ayırmıştır:
1. Hz. Peygamber’in cibillî/fitrî olarak yaptığı fiiller: Hz. Peygamber’in oturması, ayağa kalkması vb.
2. Hz. Peygamber’in bazen yapıp bazen de terk ettiği fiiller: Hz. Peygamber’in
hacda vakfe yaparken binek üzerinde durması ya da istirahat için oturması gibi.
3. Hz. Peygamber’in şeriatı açıklayan fiilleri: Hırsızlık yapan kişinin elinin bilekten kesilmesi gibi.

4. Sadece Hz. Peygamber’e mahsus olan fiiller: Dörtten fazla kadınla evlenmesi.
Bu dört fiil çeşidinden ilki, bizim için mubah; ikincisi, mendub; üçüncüsü
vacip, dördüncüsü ise sadece Hz. Peygamber’e mahsustur ve bizi bağlamaz.
Hz. Peygamber’in bu dört fiil çeşidinden başka fiilleri için o fiilin özelliğine
bakılır. O vasfa göre ümmet için o fiil ya vacip ya mendub ya da mubah olur.9
(Uydurma) Haber
Musannif, yalan olan haberi iki kısımda değerlendirmiştir: Ya yalan haber, iki
zıt haberde çelişki olması gibi zaruri olarak gerçek değildir; ya da istidlal yoluyla
haber gerçek değildir. Felsefecilerin, “Âlem kadimdir” sözü gibi.
Bâtılı vehm ettiren her haber ya uydurmadır ya da habere zarar veren bir eksiklik vardır. Bâtılı vehm ettiren ve te’vîli mümkün olmayan her haber ya mevzudur ya da râvî açısından bir eksiklik vardır:
a. Rivâyetin uydurma olması: “Allah kendini yarattı”10 uydurma rivâyetinde
olduğu gibi. Çünkü bu rivâyet, bâtılı vehm ettiren bir yalan haberdir. Yaratıcının
hadis (sonradan var olmuş) olduğu iddia edilmiş olunur. Kat’i delille sabittir ki,
Allah Teâla’nın hadîs olması muhaldır.
b. Râvî cihetinden bir eksiklik olması. Bu eksiklik bazen rivâyette o noksanlığın giderilmesiyle zail olur. Bununla ilgili şöyle bir örnek verilmiştir:
Hz. Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Hz. Peygamber hayatının sonunda bir
defasında bize yatsı namazını kıldırdı. Selam verince ayağa kalktı ve: “Bu gecenizi
görüyorsunuz ya, işte bu gecenizden itibaren yüz sene başında (bugün) yeryüzünde olanlardan hiçbir kimse kalmayacaktır” buyurdu.11 Abdullah b. Ömer: “İnsanlar
Hz. Peygamber’in bu sözünü anlamakta yanılıp korktular”12 dedi. “Bugün” lafzını
işitmediklerinden dolayı Hz. Peygamber’in muradını anlamakta hata yaptılar.13
Uydurma Haberin Sebepleri
1. Râvînin merviyyatını unutması, başka bir rivayeti hatırlaması ve o hatırladığı şeyi unuttuğu rivâyetten sanması.
2. Hz. Peygamber’e yapılan iftiralar: Zındıkların uydurdukları haberler gibi.
Bu haberler akla muhalif ve pak olan şeriata karşı nefret uyandıran rivâyetlerdir.
3. Râvînin hadis rivâyetinde hata yapması: Bu da şu şekilde olabilir: Hadis zanettiği rivâyetler aktarması ya da bazılarının terğîb ve terhîb konularında haberler
uydurması gibi.
Doğruluk ve Yalan Açısından Haber
Haber ya kesin olarak yalandır ya da kesin olarak doğrudur.
Yalan haberin tespiti iki türlü olur:
1. Haber, hadis kitaplarında araştırılır ve hadis mütehassısları tarafından sika
râvîlerden gelmediği tespit edilir. Bu şekilde o haberin yalan olduğu anlaşılır.
2. Rivâyet, haberu’l-âhâd15 olarak aktarılmış ve birtakım sebeplerle tevatür
derecesine çıkartılmıştır. Bu da iki türlü olur: Ya rivâyetteki garabetten anlaşılır:
Hutbe okuma esnasında hatibin minberden düşmesi gibi. Cemaatin çoğunun bu
düşme olayını görmesi gerekirken sadece bir kişinin aktarmış olması bu haberin
yalan olduğunu gösterir.
Ya da dinin aslını ilgilendiren bir haber olur. Şia’nın Hz. Ali’nin imameti ile
dayandırdıkları haber: “Ya Ali! Sen benden sonra halifesin”16 gibi. Böyle bir olayın
tevatürle gelmemiş olması, haberin sahîh olmadığını gösterir.
Doğru haber iki çeşittir:
Doğru haber, ya haber-i sadıktır. Yalandan münezzeh olan Allah’tan gelen haberdir ki, buna vahiy denir. Ya da Hz. Peygamber’den gelen mütevatir haberdir.
Çünkü Hz. Peygamber’in de masum olma özelliği vardır.
Mütevatir haber de iki türlü olur: Lafzî ve manevî mütevatir. Mütevatir haber, baştan sona kadar her kuşakta, yalan üzerinde birleşmeleri aklen ve âdeten
mümkün olmayacak kadar çok kimsenin naklettiği rivâyettir. Eğer bu birleşme
hem lafız hem de manada olursa buna lafzî mütevatir denir. Manevî mütevatir ise,
muhtevası aynı olmakla beraber farklı lafızlarla nakledilen haberdir. Buna örnek
olarak müellif şöyle bir misâl vermiştir: Bir kimse Hatem bir dinar vermiş dese,
başka biri de bir at vermiş dese, başka biri de bir deve vermiş dese, bu söylenenlerden ortak bir mana üzerine ittifak edilir ki, o da verme işidir.
Müellife göre böyle bir haber de zarurî ilim ifade eder ve böyle bir haberle
amel etmek gerekir.17
Zann İfade Eden Haber-i Sadık
Zann İfade Eden Haber-i Sadık iki çeşittir:
1. Haber-i Vahid: Râvî sayısı ister bir isterse birden fazla olsun rivâyet tevatür seviyesine ulaşmamış haber demektir. Haber-i vahid harici veya başka delillerle
ilim ifade eder.
2. Mustefîz/Meşhûr: Halk arasında yayılmış haber demektir. Fukahâya göre,
her tabakada/nesilde râvî sayısı en az iki kişi olmalıdır. Usûlcülere göre, her tabakada/nesilde râvî sayısı üçten fazla olmalı; muhaddislere göre de her tabakada/
nesilde râvî sayısı üç olmalıdır.18
Haberin Bir Kısmının Hazfı/ İhtisarı
Sahih görüşe göre, haberin bir kısmının hazfı, haberin kalan kısmını etkilemeyecekse caizdir. Eğer kastedilen manaya halel gelirse, haberin hazfı ittifakla
caiz değildir. Şu haberi örnek olarak verebiliriz: “Onun, suyu temiz; ölüsü helaldir.”19 “Ölüsü helaldir” dediğimizde, rivâyetin öncesiyle bir alakası olmadığından
bu şekilde ihtisâr caizdir.20
Rivâyeti Kabul Edilenler/Edilmeyenler
Rivâyeti Kabul Edilenler
1. Sahih olan görüşe göre, temyîz çağına ulaşmış çocuğun hadis nakletmesi,
hadis tahammülü/alması, aldığı hadisleri başkalarına aktarması kabul edilir.
2. Kâfir olan biri hocadan hadis tahammül ederse, daha sonra Müslüman
olursa o hadisi başkasına nakledebilir.
3. Fâsık biri tövbe ederse, hadisi başkasına naklederse rivâyeti kabul edilir.
4. Yalan söylemeyen, bid’ate davet etmeyen ehl-i bid’anın rivâyeti kabul edilir.
Rivâyeti Kabul Edilmeyenler
1. Yalan söyleyenler
2. İnsanları bid’ate davet edenler
3. Bid’atle küfre girenler: Âlemin kadim olduğuna inananlar, ölümden sonra
dirilmeyi inkâr edenler, Allah’ın cüziyatı bilmediğini söyleyenler gibi.21
Râvîde Aranan Şart
Râvîde Aranan şart, adil olmaktır. Adaletin sözlük anlamı, vasat olma hali demektir. Şeriattaki manası ise, murûet sahibi olan kimse demektir. Günah işlemeyi
engelleyen, kendi nefsine hâkim olan kişi adalet vasfına haizdir.

Mürsel Hadis ve Hücciyeti
Usûlcülere, fakihlere ve bazı muhaddislere göre, meşhur olan mürsel hadis
tarifi, isnâdda sahâbînin olmadığı merfu hadis demektir. Muhaddislerin çoğunluğuna göre ise, tabiûn neslinden birinin doğrudan Hz. Peygamber’den naklettiği
hadis’e Mürsel hadis denir.22
Essah olan görüşe göre, mürsel hadiste düşen râvînin adaleti mechûl23 olduğundan dolayı delil olmaz. Her ne kadar mürseli destekleyen başka karineler/deliller olsa da ihtiyaten delil getirmekten sakınmak gerekir.24
Manayla Hadis Rivâyeti
En sahih olan görüşe göre, bir kimse lafızların anlamına vakıf ise, o kimsenin
manayla hadis nakletmesi caizdir. Eğer lafızların anlamına vakıf değilse lafızların
anlamında değişiklik yapacağından manayla rivâyette bulunması kesinlikle caiz
değildir.25
Sahâbe Kavlinin Hücciyeti
Essah görüşe göre sahâbe kavli dinde delildir. “Hz. Peygamber bize emretti”, “Hz. Peygamber yasakladı”, “bize şu husus emredildi”, “bize şunlar yasaklandı”,
“şöyle yapmak sünnettendir” vb. sigalarla sahâbeden nakledilen haberler dinde
hüccettir.26
Hadis Tahammül Yolları
1. Şeyhin/hocanın hıfzından ya da kitabından imla27 yoluyla talebeye hadis
okuması.
2. İmlasız hadis rivâyet etmesi (Semâ’)
3. Kırâat: Talebenin, hocanın rivâyet hakkına sahip olduğu hadisi onun huzurunda okumasıdır.
4. Talebenin, hocanın rivâyet hakkına sahip olduğu hadisi onun huzurunda
okuyan birinden dinlemesidir. (Arz metodu)
5. İcazetli Münavele ve icazetli mükatebe: İcazetli Münavele, hocanın hadis
kitabını talebeye vermesi ve rivâyet etmesi için izin vermesidir. İcazetli mükatebe ise, hocanın talebenin huzurunda veya gıyabında hadisi yazıp rivâyet etmesi için
izin vermesidir.
6. Münavele ve mükatebe demeksizin izin vermesi (İcâzet): Bu tahammül yolunun en üst mertebesi, belirli bir şahsa belirli bir kitabı nakletmesi için izin vermesidir. Örnek: “Sana Buhârî’nin rivâyeti için izin verdim.”
7. Belirli bir kimseye, ismi açıkça verilmeyen bir kitabı rivâyet etmesi için izin
verilmesi. Örnek: “Bütün rivâyetlerim için sana izin verdim.”
8. İsmi açıkça verilmeyen bir kimseye, belirli hadisi/hadisleri veya belirli bir
kitabı rivâyet etmek için izin verilmesi. Örnek: “Bana kavuşanlara Müslim’i rivâyet
etmesi için izin verdim.”
9. İcâzetu’l-Amme28: “Tüm muasırlarıma bütün rivâyetlerim için izin verdim”
demek gibi.
10. Şeyhin, hadislerini rivâyet edebilmesi için, henüz hayatta olmayan birine,
hayatta olan birine bağlı olarak izin vermesi.
11. İcazetsiz Münavele29 ve icazetsiz mükatebe30: Bu hadis alma yolları için
hoca şu sîgayı kullanır: “Bu benim rivayetimdir.”31
Sonuç
Muhammed Emin Er Hoca Efendi, çeşitli ilimleri şark medreselerinde tahsil eden, tasavvufta muhtelif mürşidlerin terbiyesinden geçmiş ve ilim tahsilinden
sonra hayatı boyunca imamlık, vâizlik, müderislik, tebliğ gibi hizmetlerle meşgul
olmuş bir âlimdir. Bu ilim tedrisatı yanında farklı konularda da eserler yazmıştır.
Yazdığı eserlerden biri de “Câmiu’l-Mütûnu’d-Dirâsiyye” adlı kitaptır.
Müellif, bu eserin girişinde kısaca hayat hikâyesini verdikten sonra bir mukaddime ve on iki risâle yazmıştır. Mukaddimede eserin yazılış amacını belirtmiş
ve ilim kavramı üzerinde durmuştur. Lüğat, İştikâk, İ’râb, Mîzân, Vad’ı, İstiâre,
Âdâb, Belâğat, Usûl, Mebâdi’, Tasavvuf gibi ilimlerin olduğunu belirtmiş ve bu
ilimlerin Kur’an ve sünnetin anlaşılmasındaki katkılarının neler olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bu sebeple bu ilimlerle ilgili on iki risâle yazdığını ifade
etmiştir. Bu risâlelerden biri olan Fehmü’l-Fıkh fî Usûli’l-Fıkh adlı risâlede Edille-i
Şer’iyye dediğimiz kitap, sünnet, icma ve kıyas’ı açıklamış ve risâlenin devamında
da diğer şer’i delilleri zikrederek bunların dinde delil olup olmadığını sorgulamıştır. Bu risâlenin dayandığı kaynaklar Şafiî geleneğinden gelen âlimlerin eserleridir.

Er Hoca, Fehmü’l-Fıkh fî Usûli’l-Fıkh risâlesinin şer’i delilerinin ikinci kaynağı
olan “Sünnet” bölümünde, hadis usûlünün temel meselelerini özet olarak vermiş,
bazı usûl kaidelerine örnekler vermiş, bazılarının da sadece genel kaidesini zikretmiştir. Sünnet’in tanımı, Hz. Peygamber’in fiillerinin bağlayıcılığı, (uydurma)
haber, uydurma haberin sebepleri, doğruluk ve yalan açısından haber, zann ifade
eden haber-i sadık, haberin bir kısmının hazfi, rivâyeti kabul edilenler/edilmeyenler, râvîde aranan şart, mürsel hadis ve hücciyeti, manayla hadis rivâyeti, sahâbe
kavlinin hücciyeti, hadis tahammül yolları gibi temel hadis usûlü konularını işlemiştir. Bu konuları aktarırken kimi konuları eksik vermiştir. Örneğin, “râvîde
aranan şart” başlığında sadece adalet yönüne vurgu yapmış, râvînin zabt yönüne
değinmemiştir.
Er Hoca, bazı usûl konularına (sahih, hasen ve zayıf hadis çeşitleri vb.) da
hiç değinmemiştir. Muhtemelen bu risâlenin hacmini ve yazılış amacını aştığı için
muhtasar olarak yazmıştır. Kısaca müellif, hadis usûlü konuları işlerken klasik
hadis usûlü çerçevesinde konuları işlemiş ve bu çerçevede geleneksel ehl-i hadis
yolunu takip etmiştir.
Kaynakça
Aydınlı, Abdullah. Hadis Istılahları Sözlüğü. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2009.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil. el-Câmiu’s-Sahîh. Kahire: el-Matbaatu’s-Selefiyye, 1400/1980.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş‘as es-Sicistânî. es-Sunen. Riyâd: Beytu Efkâru’d-Devliyye, 1999.
Er, İbrahim Halil. Muhammed Emin Er Seyda (Son Osmanlı Âlimi). Ankara: Muhammed
Emin Er Derneği Yayınları, 2014.
Er, Muhammed Emin. Allah Katında Din. İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2011.
Er, Muhammed Emin. Din Güzel Ahlaktır. İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2013.
Er, Muhammed Emin. Fıkh-ı Bâtın. İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2015.
Er, Muhammed Emin. İslâm’a Giriş. İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2015.
İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd. es-Sunen. Neşreden: Muhammed Fuâd Abdülbâkî. Beyrut: Dâru’l-Fikîr, ts.
İbnü’l-Cevzî, Ebû’l-Ferec Abdurrahmân b. Alî. el-Mevzû‘ât. Neşreden: Abdurrahmân Muhammed Osmân. Medine: el-Mektebü’s-Selefiyye, 1966.
Karacabey, Salih. Hadis Tenkidi. Bursa: Emin Yayınları, 2013.
Keskin, Mustafa. “Doğu Medreseleri Ekseninde Eğitim-Öğretim Faaliyetleri: Gaziantep
Örneği”. Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4, sy. 1 (2017): 61-82.
Mîrânî, Muhammed Emin. Câmiu’l-Mütûnu’d-Dirâsiyye. Dımeşk: Dâru’l-Endülüs, 2011.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin b. el-Haccâc el-Kuşeyrî. Sahîhu Müslim. Riyâd: Dâru Tayyibe, 2006.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. es-Sunen. Neşreden: Ahmed Muhammed Şakir. Beyrut: Dâru İhyâu’t-Turasi’l-Arabîyye, ts.

 

Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Dergisi

PDF olarak indirebilirsiniz

https://openaccess.sirnak.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11503/732/Muhammed%20Emin%20Er%20el-M__r__n_____nin%20%28__.%202013%29%20Fehm_____l-F__kh%20f__%20Us__li___l-F__kh%20Ris__lesi%20__er__evesinde%20Hadis%20Usul__%20ile%20__lgili%20Konulara%20Yakla____m__%5b%23518158%5d-634765.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir