Ufuk Dağlıoğluoğlu Hoca’nın notlarından devam ediyoruz
İslâm’ın rükünleri 6
Şirk:
Şirk de iki kısma ayrılır
- eş-Şirkü’l-Ekber: İtikâdî olup, Allah Teâlâ’ya mahsus olan bir şeyde başkasını ona denk tutmaktır. Şirkin bu türü kendi içinde ikiye ayrılır:
- Rubûbiyette şirk: Bu şirk rablik sıfatlarından herhangi birini bir başka varlığa vermekle oluşur.
- Ulûhiyette şirk: Allah Teâlâ’nın dışında ona denk tutulan bir varlığa kulluk etmektir. Şu ayetler bu durumu ortaya koymaktadır:[1] “İnsanlardan kimi Allah’ın dışında ona denk (tanrılar) edinirler de onları Allah’ı severcesine severler. …”[2] “O, ilahları tek bir ilah mı yaptı? Bu gerçekten şaşılacak bir şey.”[3]
- eş-Şirkü’l-Asgar: Amelî şirk olup kişiyi dinden çıkarmaz. Şu hadis buna örnektir: “Kim Allah’tan başkasına yemin ederse şirk koşmuş olur.”[4]
Nifak:
Nifak da (Münafıklık)iki kısma ayrılır:
- Nifak-ı ekber: Bu itikâdî nifaktır. Bu nifak türünde kişi küfrünü gizleyip Müslüman gibi görünür. Bundan dolayıdır ki Kur’ân’da; “Şüphesiz ki münafıklar (cehennem) ateşinin en alt tabakasındadırlar. Onları (buradan kurtarmaya) herhangi bir yardımcı asla bulamazsın.”[5] buyurulmuştur.
- Nifak-ı asgar: Bu amelî nifak olup kişiyi günahkâr yapar.[6] Şu hadiste yer alan nifak bu türdendir: “Münafığın alameti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanetlik eder.”[7] Yani her hangi bir Müslümanda bu kötü ahlaktan biri ya da birkaçı bulunursa dinden çıkmaz. Münafıklara ait kötü ahlakı sergilemiş olur. Dolayısıyla da günahkar olur.
[1] Er, Mecmûatu’l-Furûdi’l-Ayniyye fi’l-Akîdeti ve’l-Fıkhi ve’l-Ahlâki’s-Seniyye, 36.
[2] el-Bakara 2/165.
[3] Sâd 5/5.
[4] Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, es-Sünen, nşr. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid (Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, t.y.), “İmân”, 5.
[5] En-Nisâ 4/145.
[6] Er, Mecmûatu’l-Furûdi’l-Ayniyye fi’l-Akîdeti ve’l-Fıkhi ve’l-Ahlâki’s-Seniyye, 36.
[7] Müslim, el-Câmiu’s-Sahîh, “İman”, 25.
İslâm’ın rükünleri 7
C.2. İslâm.
İslâm; kulun nefsini Rabbine teslim etmesidir. Bu teslimiyet onun buyruklarına boyun eğmekle yani amel-i sâlih ile gerçekleşir.
2.1. Amel-i sâlihin tanımı.
Amel; Allah Teâlâ’nın rızasını umarak emrini tutmak, yasaklarından sakınmaktır. Onun emri olmayanlar ise bid’at olmaktadır. Bir amelin Allah Teâlâ katında makbul olabilmesinin üç şartı vardır:
a. İman: Kâfirde iman olmadığı için yaptığı ameller boşa gitmiştir, kabul edilmez.
b. Meşru çerçeve: Yapılan amel Allah Teâlâ’nın belirttiği meşru çerçevede olmalıdır. Kişi içki satıp elde ettiği gelirle fakirlere yardım etse kabul olunmaz. Çünkü haram işlemektedir. Allah Teâlâ’nın haramından sevap ummak büyük bir cinayettir.
c. İhlâs: Gerek Allah Teâlâ’nın emrini yaparken gerekse yasağından kaçınırken sadece Allah rızasını düşünerek hareket etmektir. Kişi misafir bulunduğu bir evde ayıp olur diyerek kılmakta olduğu evvâbin namazını kılmazsa ya da içki içecekken patronu gelince işten atılma endişesiyle içki içmekten vaz geçerse bunlar kişide ihlasın olmadığını gösterir. Zira her iki durumda da kul rızası öncelenmiştir.
İhlasın üç mertebesi vardır:
1. Mukarreblerin ihlası: İhlasın en zirvesidir. Bu ihlasın sahipleri amellerini Allah Teâlâ’dan cennet beklentisi veya cehennem korkusu sebebiyle yapmadıkları gibi onun rızasını elde etmek ya da gazabından emin olmak için de yapmazlar. Onlar, Allah Teâlâ’nın azametini, yüceliğini çok iyi anladıkları için “Allah ibadet edilmeye tek layık olandır. Beni isterse cennetine koysun isterse cehennemine koysun. Benden ister razı olsun isterse olmasın, fark etmez. Ben onun azameti karşısında kulluk etmeliyim. Çünkü o, cihan padişahıdır” derler. Peygamberlerin ve mukarreb meleklerin ihlası böyledir.
2. Ebrârların ihlası: Bu ihlas sahiplerinin de cennet ve cehennem hesapları yoktur. Onlar Rablerinin kendilerinden razı olmasını beklerler. Gazabından ise endişe ederler. Onun içindir ki “Hasenâtu’l-ebrâr seyyiâtu’l-mukarrabîn” denilmiştir.
3. Sâlihlerin ihlası: Bu ihlasın sahipleri cennete kavuşmak, cehennemden kurtulmak için amel ederler. Bu kınanmış bir şey değildir. Zira Allah Teâlâ amel-i sâlih yapanlara cenneti vadetmiştir.
İslam’ın Rükünleri 8
2.2 Amel çeşitleri.
Amel üçe ayrılır.
- Amel-i itikâd: Bunun ilmine ilm-i tevhid denilmektedir. Bu alanda Eş’arî, Mâturîdî, Tahâvî gibi istinbât edenlere “imam” denir. Bu imamlara akidede uymak farzdır. Amel-i itikâdın erkânı “usûl-i sitte”dir.
- Zâhirî amel: Bunun ilmine fıkıh ya da fıkh-ı zâhir deniyor. Bu alanın da İmam Ebû Hanîfe, İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İmam Ahmed b. Hanbel gibi imamları, müçtehitleri vardır. Amel-i zâhirde bu müçtehitlere uymak gereklidir. Zâhirî amelin en üstünü namaz olup onun da on iki rüknü vardır.
- Bâtınî amel: Bunun ilmine tasavvuf veya fıkh-ı bâtın ya da ilm-i ahlak denir. Bu ilimle uğraşıp, istinbat edenlere sofi, âbid, zâhit denir. Ebû Yezîd-i Bistâmî, Câfer-i Sâdık, Hasan-ı Basrî, Muhâsibî ve Cüneyd-i Bağdâdî gibileri bu ilmin öncüleridir. Bunlara kalbi bakımdan uymak vaciptir. Çünkü kalbin tasfiyesi vaciptir.
Bâtınî ameller yedi tane olup şunlardır:
Helal yemek ve helal kazanmak.
Tüm işlerde Allah rızasını gözetmek.
İnsanlarla az ihtilât etmek.
Kavillerden (fetvalardan) en güzeline tabi olmak.
İçinde bulunulan durumda duruma (hâle) en uygun şeyle meşgul olmak.
Tüm hareketlerde velev ki kalple bile olsa Allah Teâlâ’yı sürekli zikretmek.
Nebi’ye (s.a.v.) fiil, kavl ve ahvâlde tabi olmak.
Bu maddelerden altıncısı olan “Allah Teâlâ’yı sürekli zikredebilmek” seyr-i sülûk olmadan gerçekleşmez.
Vâcib-i itikâdînin en mühimleri altı, vâcib-i zâhirînin en mühimleri beş, vâcib-i kalbînin en mühim olanları beş olmak üzere toplamda on altı vacip bulunmaktadır.
Mükellefe ilk önce vâcib olan hususlar şunlardır:
- Allah Teâlâ’yı akıl ve nakille tanımak.
- Resûlullah’ı (s.a.v.) tanımak.
- Dini bilmek.
Bu maddeler müttefakun aleyhdirler. Bunlardan birincisi asıl, diğerleri fürû‘dur.
İlahi teklifler üçe ayrılırlar:
- Şâriin “yap” dediği teklifler.
- Şâriin şiddetle “yap” dediği, yapmayanın cehennemle uyarıldığı teklifler. Bunlar farzlardır.
- Şâri’ “yap” demiştir ama şiddetli değildir. Bunlar sünnet ya da mendûbturlar.
- Şâriin “yapma” dediği teklifler.
- Şâriin şiddetle “yapma” dediği, yapanın cehennemle uyarıldığı teklifler. Bunlar haramlardır.
- Şâri’ “yapma” demiştir ama şiddetli değildir. Bunlar mekruhlardır.
- Şâriin izin verdiği, “ister yap ister yapma” dediği teklifler. Bunlar mubahlardır.
Bu beş hüküm Allah Teâlâ’nın emri olduğu için dindir. Bunları Hz. Peygamber beyan ettiği için ise şeriat denir.