TYB Ankara Şubesi Seyda Muhammed Emin Er’i andı

Koronavirüsle mücadele kapsamında kültürel etkinliklerine kısa bir süre ara vermek zorunda kalan TYB Ankara Şubesi, video konferans yöntemiyle faaliyetlerini devam ettiriyor.

Instagram üzerinde yapılan ilk  video konferansta Seyda Muhammed Emin Er’in hayatı, fikirleri ve eserleri ele alındı. TYB Ankara Şubesi Mali Sekreteri Mehmet Sıddık Yıldırım’ın yöneticiliğinden gerçekleştirilen programda araştırmacı-yazar İbrahim Halil Er, babası Seyda Muhammed Er’in hayatından önemli kesitler aktardı.

BİR AYAĞI ANADOLU’DA DİĞER AYAĞI DÜNYA’DA

Programın yöneticiliğini yapan Mehmet Sıddık Yıldırım, Seyda Muhammed Er’in geleneksel eğitimle modern eğitimi bütünleştirdiğini anlatarak, “Seyda Muhammed Emin Er, geleneksel ilimleri modern eğitimle taçlandırmıştır. İlmi gelenek ile irfanî geleneği birleştirmiştir.” dedi. Seyda Muhammed Er’in bir ayağı Anadolu’da diğer ayağı dünyada olan bir alim olduğunu ifade eden Yıldırım, “O, Osmanlı coğrafyasındaki bütün alimlerle ve toplumlarla ilişki kurdu. Büyük bir ilim aşkıyla dünyanın dört bir yanına giderek ilme susamış gönülleri ilimle buluşturdu. Bugün gönül coğrafyamızla edebi ve fikri bağ kurma sorumluğu sivil toplum kuruluşlarımızın omuzlarındadır” dedi.

GÖNÜL KÖPRÜLERİ KURAN BİRLEŞTİRİCİ ALİM

Instagram video konferansta program yöneticisi ve dinleyicilerin sorularını cevaplayan araştırmacı yazar İbrahim Halil Er ise, babası Seyda Muhammed Emin Er’in, hayatını, ilim yolculuğunu, eğitim metodunu, tasavvufa bakışını, cemaatlere ve siyasete yaklaşımını örneklerle anlattı. Ümmetin birliğine büyük önem veren Seyda Muhammed Er’in, birleştirici rolünü anlatan araştırmacı yazar İbrahim Halil Er, “O, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte köprüydü.  Türk münevverlerle Kürt mollalar arasında köprüydü. Doğu ile Batı arasında köprüydü. Türkiye ile İslam ülkeleri arasında köprüydü. Babam Avrupa ve ABD’de konferanslar verirdi. Bilbordlardaki afişlerde Osmanlı alimi olarak tanıtılırdı.” dedi.

ALİMLER ARASINDA UHUVVET GELİŞTİRDİ

Alimler arasında köprü olduğunu anlatan araştırmacı yazar İbrahim Halil Er, şunları söyledi “ O, sadece doğu meşayihlerinden ders almaz. Batıdaki meşayihlerle de irtibatı geliştirir. Doğudaki birçok meşayihin tanımadığı kişilerle irtibatı sağlar. Mehmet Zahit Kotku, Mahmut Efendi, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Esat Coşan gibi batıda tanınan meşayihlerle dost olur, karşılıklı teberrük icazetleri verilir. Onun bu irtibatı sayesinde Doğu ve batı meşayihleri arasında bir uhuvvet oluşur, köprü olur.”

ÜSTAD’IN YANLIŞ ANLAŞILMASINI ÖNLEDİ

Başbakan Adnan Menderes’e randevu vermeyen Said Nursi Üstad’ın Seyda Muhammed Emir Er’i kabul ettiğini anlatan araştırmacı yazar Er, “Bu ziyaretin en önemli ve verimli noktası alimlerle, doğudaki meşayihlerle ve özellikle Şeyh Seyda ile irtibat kurmalarını sağlar. Bu görüşmenin diğer önemli noktası, üstadın tasavvufla ilgili olan görüşlerinin açığa çıkmasını sağlar. Daha sonraki dönemlerde üstadın tasavvufa karşı olduğu izlenimi oluşmuş, fakat bu izlenimi Seyda’nın Üstat’dan naklettiği tasavvufla ilgili sözleri engellemiş ve nur talebelerinin anti tasavvufi bir yönelişe kapılmasını engellemiştir.” dedi.

FIKIH ENSTİTÜSÜ’NDE İLAHİYATÇI VE AKADEMİSYENLERE DERSLER

Seyda Muhammed Emin Er’in eğitim serüvenini anlatan araştırmacı yazar Er, ilk eğitimlerine Diyarbakır’daki imamlığı döneminde başladığını, Gaziantep Nizip’te. Gaziantep Müftülüğü’nde verdiği derslerle devam ettiğini, bu derslerin 12 Eylül darbesiyle engellendiğini belirterek şunları söyledi: “1984 yılına gelindiğinde Ankara’da oluşturulan fıkıh enstitüsünde görev yapması için merhum Esat Coşan hocanın ısrarlı çağrısı olur. Çağrıyı kabul eder. Burada ilahiyat fakültesi talebelerine ders verir. Ankara’da irşat faaliyetleri ve sohbetler devam eder. Bir yandan da yazı çalışmalarına hız verir. Şimdi kitap yazmaya çalışmaktadır. Çeşitli dergilerde özellikle yazı yazdığı gibi, İslam Mecmuasında yayınlanan  ropörtajları çok ses getirir. Doğu onu tanıyordu şimdi batı da onu tanımaya başlamıştır.”

TÜRKÇE, ARAPÇA VE İNGİLİZCE NOTLAR HAZIRLATIRDI

Seyda Muhammed Emir Er’in ilmi yönetimlerini anlatan araştırmacı yazar Er, “Mesajını çok kısa ve öz bir şekilde, maddeler halinde sunmaya çalışırdı. Hatta önemli konuları bir sayfada özetleyerek fotokopi yaptırıp evine gelen ziyaretçilere ve seyahat ettiği yerlerde tanıştığı insanlara dağıtırdı. Yurtdışına giderken, bu bilgileri Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak üç dilde bir sayfaya sığacak tarzda özet hale getirir ve tanıştığı insanlara verirdi. Böylece meşgul olan veya okuma merakı olmayan insanlara dinin en önemli mesajlarını kısa yoldan ve kolay bir şekilde ulaştırmayı amaçlardı.”  şeklinde konuştu.

ÜSTÜN YETENEKLİLERE TEKE TEK EĞİTİM

Babasının ferdi eğitim metodunu önemsediğini anlatan Er, “Ferdi bir eğitim metodu vardı; herkesle ayrı ayrı ilgilenirdi. Toplu sohbetleri dışında ders verirken, her talebeye ayrı ders verirdi. Bunun sebebi sorulduğunda her talebenin anlayış ve zeka seviyesinin farklı olmasından dolayı, ilerleme hızlarının da farklı olduğunu söylerdi. Daha çok sayıda talebe ile uğraşmak yerine az sayıda ama yetenekli talebe yetiştirmeyi tercih ederdi. Bu yüzden yakından ilgilendiği ve icazet vermek için yetiştirdiği talebelerini büyük özenle seçerdi.” dedi.

TALEBENİN AYAĞINA GİDEN ALİM MODELİ

İdarecilerin ayağına gitmekten hoşlanmayan Seyda Muhammed Emin Er’in tek bir talebesinin isteği üzerine kıtalar arası yolculuk yaptığını anlatan araştırmacı yazar Er, bir örnekle olayı şöyle açıkladı “Talebeleri, uzak ülkelerde ve şehirlerde iseler onların bulunduğu ülke veya şehre seyahat edip orada aylarca kalarak bir tek talebe bile olsa dersini sıkılmadan büyük bir zevkle verirdi. Mesela Amerika’da böyle yanlarına giderek yetiştirip icazet alma seviyesine getirdiği talebeleri vardır. Kendisine “sen onlardan yaşça çok büyüksün ve onların hocasısın, onlar sana gelsin, sen neden onların yanına gidiyorsun?” diyenlere “sevap gidenindir” diye cevap verirdi.”

IPAD’DEN KUR’AN OKUYAN, TEFSİR TAKİP EDEN ALİM

Babasının talebelerini hem geleneksel medrese usulü hem de modern akademik usul ile üniversite eğitim görmesini, böylece zülcenaheyn olmalarını tavsiye ettiğini anlatan Araştırmacı yazar Er, babasının teknolojiye önem vermesini şöyle anlattı “Kendisi ileri yaşına rağmen en ileri teknolojiden faydalanmaya çalışır ve talebelerine de aynı şeyi tavsiye ederdi. Mesela, dizüstü bilgisayar sahibiydi ve Ipad kullanırdı. Kur’an’ı Kerim’i Ipad’den okuyup tefsirini oradan takip ederdi. Talebelerini “asri telefon” (akıllı telefon) kullanmaya teşvik ederdi”

PAPAZLARA İSLAM’I GÜZEL DİLLE ANLATIRDI

Seyda’nın tebliğ metodu hakkında bilgi veren araştırmacı yazar Er, “Yabancılarla ve özellikle Müslüman olmayanlarla sohbetlerinde onların dinlerine hakaret etmeden İslam’ı tebliğ etmeye çalışırdı. Tevrat ve İncilleri çok iyi bilirdi. Münazara yaptığı papazlara Kitab-ı Mukaddes’teki çelişkileri gösterirdi. Münazaradaki amacın karşı tarafa hak olan görüşü hemen orada kabul ettirmek olmadığını, onun aklına şüphe sokmak ve hakikat istikametini göstermek olduğunu belirtirdi.” ifadelerini kullandı.

ÜLKE ÜLKE TEBLİG YAPAN SON OSMANLI ALİMİ

Seyda’nın yurt dışı tebliğ ve talebe yetiştirme faaliyetlerini anlatan araştırmacı yazar Er şunları aktardı: “1986 yılında yurt dışı seferleri başlar. Önce Danimarka, ardından tüm Avrupa ülkeleri, derken Amerika, Asya ülkeleri ve Mısır’ı kapsayan yaklaşık 25 yıllık bir yolculuk, tebliğ ve irşat çalışması başlamıştır. Kendisi sadece Allah rızasını gözettiğinden herhangi bir maddi beklenti içerisinde olmadığından ve ilmi birikiminin güçlü olmasından dolayı gittiği her yerde büyük bir teveccüh ile karşılanır. Kendisine “son Osmanlı alimi” denilir. Çin, Japonya, Rusya, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Hindistan, İran, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır Arabistan gibi Müslüman coğrafyasını da karış karış dolaşır. O ülkedeki insanlara ve ilim adamlarına umut olur, Müslümanlar arasında yakınlaşmaya vesile olur, ilim ve Müslümanlarla tanışma rihlesi geleneğinin ölmediğini gösterir.”

FELSEFE OKYANUSUNUN KIYISINDA BOĞULMAK, ORTASINDA KURTULMAK

Seyda Muhammed Emin Er’in felsefeye uzak olmadığını anlatan araştırmacı yazar Er, “Seyda ilginç bir şekilde felsefeye de ilgi gösterirdi. Aristo, Hegel, Marks’tan örnekler verirdi. Klasik mantık, felsefe okumuş, modern filozofların eserlerini incelemişti. Felsefeyi şöyle tanımlardı. Felsefe büyük bir okyanustur. Fakat bu okyanus bildiğimiz okyanuslardan farklıdır. Normal okyanuslarda kıyıda yüzerken boğulmaz, ortasına gelince boğulursun. Felsefe okyanusunda ise kıyıda yüzdüğünde boğulursun. Ortasına geldiğinde kurtulur, İslamla birleşirsin” dediğini ifade etti.

CEMAATLER ARASI NİZAYI SON VERECEK YOL: ŞURÂ MECLİSİ

Seyda Muhammed Er’in cemaatler arasındaki  anlaşmazlıkları çözmeye çalıştığını anlatan araştırmacı yazar Er, Bir şehre gidince oradaki ileri gelenleri alimleri, meşayihleri ve cemaatleri tespit eder mutlaka ziyaret ederdi.  Yurt dışı seyahatlerinde de bu ilkeyi dikkate almıştı. O, bu çalışmasıyla cemaatleri yakınlaştırmaya çalışır, birçok cemaat lideri arasında uhuvvetin oluşmasına vesile olurdu. Bu nedenle aranan ve hakemliği kabul edilen bir insandı. Cemaatler arasındaki ihtilafları furuat görür ve bunların hepsinin bir yorumunun açıklamasının olduğunu söylerdi. Asıl olan Müslümanların birliğiydi. Müslümanların birlikte hareket ederlerse başarılı olacağını savunurdu. Türkiye’deki Müslümanların ve İslami cemaatlerin görüşlerini istişare edeceği bir istişare (şura) meclisinin kurulmasını arzu etmiş ve bunun için çok uğraşmıştı ama konjonktür buna müsaade etmemişti.” şeklinde konuştu.

TASAVVUF YABANCILARA DİNİMİZİ ANLATMADA ÖNEMLİ

Babasının tasavvufu önemli bir tebliğ metodu olarak gördüğünü anlatan araştırmacı yazar Er, bir anekdotla şöyle anlattı “Tasavvufu insanları irşad etme ve bu vesileyle ahlaklarını düzeltme, ameli salih yapmalarına vesile kılmak için uygular. Hatta Amerika’da tasavvuf ile ilgili çalışmalar yaptığında kendisine sordum -Baba, tasavvufu değil daha çok ilmi öne çıkarıyordun? Neden böyle yapıyorsun? Cevaben-Avrupalılar ve garplılar tasavvufa ve bu tür mistik söylemlere ilimden daha çok önem veriyorlar. Tasavvufun ahlak ve iç dünya yolculuğundan etkilenip Müslüman oluyorlar. Onların maneviyata ihtiyaçları var  demişti.”

CUMHURBAŞKANINA NASİHAT: İSTİRAŞE ET, EMANETİ EHLİNE VER

Seyda’nın bir gazeteye abone olmasına, haberleri günlük takip etmesine, gelen bazı ziyaretçilerinden yorum istemesine ve siyasetle yakından ilgilenmesine, gelişmeleri takip etmesine rağmen siyasetçilerden uzak durduğunu ve onlardan talepte bulunmadığını anlatan araştırmacı yazar Er, “28 Şubat sürecinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başbakanlıktaki iftarına icabet etmişti. Ne konuştunuz dediğimde: Ümmetin ve milletin birliği, bütünlüğü, kardeşliğinden konuştuk demişti. Merhum Erbakan gece geç saatlerde bile arar, fikirlerini sorardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başbakan iken ziyaretine gelmişti. Bir hediye taktim etti. Gözlükleri gözünde olmadığı için taktim edilen hediyenin para olduğunu düşünerek kabul etmedi. Takke olduğu izah edilince kabul eti. Devlet adamlarına nasihat etmekten çekinmezdi. Sayın Cumhurbaşkanına iki tane nasihatte bulundu. İlki, ‘istişareyi terk etme” idi. İkincisi ise ‘emaneti ehline ver” idi” şeklinde gözlemlerini aktardı.

Araştırmacı yazar İbrahim Halil Er, babasının bir yıl önceden dostları ve talebeleriyle helalleştiğini, vasiyeti üzerine cenazesinin Hacı Bayram-ı Veli Camii’de talebesi Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından kıldırıldığını ve Sayın Görmez’in önerisiyle talebe yetiştirdiği Mehmet Nuri Paşa Camii’sinin bahçesine defnedildiğini bildirdi.

ankara.jpg

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir