Ve bir yıldız daha kaydı.

Bir ilim ve irfan çınarı: Mehmed Emin Er hocaefendi
Müfid Yüksel - Biyografya
MUFİT YÜKSEL/ YENİŞAFAK
İlim/irfan ve tarikat geleneğimizin son halkalarından birini daha kaybettik.
Kürt ulemâ ve Nakşibendi-Hâlidî geleneğinin son temsilcilerinden biri olan Allâme Şeyh Mehmed Emin Er Hocaefendi ahirete intikal etti. Aynı zamanda çok eski bir baba/aile dostunu da kaybetmiş olduk. Ashâb-ı Suffe’den, Nizâmiye medreselerinden beri gelen ilim ve irfan müesseselerimiz 90 yıldır kapatılmış olduğundan, sistemin yasakları ve modern eğitimin de etkisi ile bu geleneğin, halkanın arkası gelmiyor maalesef… Kaybedilenlerin yeri bir türlü doldurulamıyor. Bir yerde kesiliveriyor. İnkıtaa uğruyor. İrfan ve maneviyat iklimi çekildiğinden adeta soluksuz kalıyoruz. Artık ne doğru dürüst, asırlarca var olan, icâzet geleneği/zinciri ne de irfan, Marifetullah âleminin nurlu silsilesi kaldı. Yeni kuşaklar, modernliğin, yeni çağın boğucu, profan-seküler ikliminde sürekli kaybediliyor, Allah’tan (C.C) uzaklaşılıyor.
1910 yılında Diyarbakır Çermik kazasının Kuliyan karyesinde Zaza kökenli bir ailede dünyaya gelir. Çocuk yaştan itibaren ilim öğrenme aşkı ile medreselere gider. Diyarbakır, Siirt, Antep, Mardin civarında medreselerde okur. Norşinli meşâhir-i meşâyih-i Nakşibendiyye-i Hâlidiyyeden Şeyh Muhammed Ziyauddin Hazretlerinin (Vefatı: Norşin 1924) ecille-i hulefâsından Şeyh Ahmed El-Haznevî’nin ismini ve şöhretini duyunca Suriye’ye gider; önce onda, sonra da talebesi ve halifesi Şeyh Molla Abdürrezzak Efendi’de (Vefatı: Kızıltepe 1980) okur.
Uzun süren medrese hayatında çok fazla sayıda kitap tedris eder. Şeyh Ahmed El-Haznevî’nin yanında Nakşibendiyye-i Hâlidîyye tarikatına intisap eder, onun yanında seyr u süluk’a başlar. Ancak, Şeyh Ahmed El-Haznevî 1950 yılında vefat edince, onun manevi işareti ile o sıralarda Cizre’de irşad ile meşgul, meşâyih-i kirâmdan Şeyh Muhammed Said Seyda El-Cezerî’nin yanında seyr u sülukunu sürdürür ve tarikat icâzeti alır.
Tarikat silsilesi Mevlâna Hâlid Eş-Şehrezorî El-Bağdâdî’den itibaren şöyle’dir:
Mevlana HâlidEş-ŞehrezorîEl-Bağdâdî (Vefatı:1242/1827)
Şeyh Hâlid El-Cezerî (Vefatı:1255/1839)
Şeyh Salih Es-Sibkî (Vefatı:1269/1853)
Şeyh Muhammed Aynî (Vefatı:1276/1859)
Şeyh Hâlid Ez-Zibârî (Vefatı:1285/1868)
Şeyh Ömer Ez-Zengenî (Şeyh Muhammed Seyda’nın pederleri)
Şeyh AbdülhakîmEd-Dérsevî
Şeyh Muhyiddîn El-Cezerî
Şeyh Muhammed Nurî Ed-Dérsevî (aynı zamanda Şeyh Seyda El-Cezerî’nindayısı ve kayınpederi)
Şeyh Muhammed Said Seyda El-Cezerî (Vefatı: Cizre 1968)
1952 yılında, rahmetli babamın (Vefatı: İstanbul, 25 Aralık 2004,) Bitlis-Norşin’de medresede ders verdiğini duyar ve derslerine katılmak için Norşin’e gelir. Babam zaten medrese kitaplarını okumuş olduğunu ve tekrar okumasına gerek olmadığını, kendisine sadece Bediüzzaman’ın ‘İşarâtu’l-İ’câz Fi Mezâni’l-İcâz’ adlı tefsirini okutacağını söyler.
Mehmed Emin Er Hoca, babamdan Bediüzzaman’ın Arabî İşarâtu’l-İ’câz tefsiri ile Zülfikar mecmuâsını okur, merhum dayım Şeyh Maşuk Efendi’den de (Şeyh Ahmed El-Haznevî’nin halifesi, Vefatı: Mekke, Aralık 1975) SaaduddînTaftazânî’nin ‘Şerhu’l-Akâid’ adlı meşhur eserini okur ve sene sonunda, babamın kaleme aldığı icâzetnâmeyi Şeyh Maşuk Efendi’nin elinden alır.
1954 yılında yine pederimin tavsiyesi ile Isparta’ya, Bediüzzaman’ı ziyaret maksadıyla gider. Eğridir’de Üstad ile görüşür. Sonrasında ise irtibatını hiç kesmez, hatta mürşidi Şeyh Seyda El-Cezerî ile Bediüzzaman Hazretleri arasındaki irtibat ve mektuplaşmalara vesile olur.
1961’de mürşidi Şeyh Seyda’nın direktifi ile Gaziantep Nizip’in Kertişe köyüne yerleşir, uzunca bir zaman o köyde imamlık, tedrisat ve irşad vazifesini deruhde eder. Bilahare müftülük vazifesine tayin edilir ve Oğuzeli müftüsü olur. Çok fazla sayıda talebe yetiştirir.
80’li yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesine seyahatlerde bulunur. Hatıraları, röportajları çeşitli gazete ve mecmualarda neşredilir. Çok sayıda ilmi ve tasavvufi Arapça eser yazdı. Kendisi Arapça, Farsça, Türkçe, Zazaca ve Kurmanci dillerini bilirdi.
Gerek Ankara’da, gerekse İstanbul’da zaman zaman kendisini ziyaret ederdik. Son olarak geçen yıl temmuz ayında Fatih’te misafir olduğu torununun evinde ziyaretinde bulunmuştum. Bazı hatıralarını nakletmişti. Yaşı oldukça ilerlemiş olmasına rağmen son derece kuvvetli bir hafızası vardı. Elektronik araçları bile hala rahatlıkla kullanabiliyordu.
‘Bu onun son İstanbul seyahati olacak’ denmişti. Gerçekten de kerâmet izhâr edercesine öyle oldu. Dün Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bir ilim ve irfan çınarı daha yeri doldurulamayacak şekilde gitti. Şeyh-i mumaileyhe Cenâb-ı Hakk’tan (C.C) rahmet-i bîpayân, tüm ailesine sabr-ı cemîl niyaz ediyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir