Tebliğ yolunda bir ömür Mehmet Emin Er Hocaefendi

Ömrünü başkalarının imanını kurtarmaya adamış bir itikat eri Muhammed Emin Er. Hayatı ve geçtiğimiz günlerde gerçekleşen vefatı, bize büyük bir gerçeği haykırıyor: “Son değil ölmek, başlangıcı hayatın.”
Alimin ölümü bir kavmin ölümü gibidir.’ diye buyuruyor Efendiler Efendisi (sas) kutlu beyanında. İrfan sahibi insanların toplumun teminatı mahiyetinde olduğuna işaret ediyor. Her nefeste ilim soluklayıp çevrelerine sevgi ve hoşgörü salıklayan âlimler, aynı zamanda yeryüzünün yıldızları. Geçtiğimiz günlerde o yıldızlardan biri olan Muhammed Emin Er Hocaefendi ebedi yolculuğuna memleketi Gaziantep’ten uğurlandı. Hayatını başkalarının imanını kurtarmaya adamış bu itikat eri, yaşamıyla ardında birçok mesaj bıraktı. Ölümüyle, güller mezarlığında bir yer daha açıldı vuslata erenlerin kucağında. Böylesi bir hayat ve böylesi bir ölüm kulağımıza bir gerçeği haykırıyor aslında: “Son değil ölmek, başlangıcı hayatın.”
Takvimler 1935’i gösteriyordu. Diyarbakır’ın Çermik ilçesinin Kilo köyünde dünyaya gözlerini açtı küçük Muhammed Emin. Çocuk yaşlarda dönemin büyük hocalarından ders aldı ve birçok ilim dalında icazet sahibi oldu. İlim tahsiline başladığında 25 yaşında olan Hocaefendi, memleketinde takip edilen usûl gereği Sarf ilmini öğrenerek tahsile başladı. Nahv, mantık, vad, isti’âre, edebü’l-bahs ve’l-münâzara, beyân, meâ’nî, bedi’, usûlu’d-din, usulu’l-fıkıh ve kelâm ilimlerini tahsil etti. Risale-i Nur yolculuğu da manidar Er Hocaefendi’nin. Bu engin gönüllü Nur âşığının, Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden Hulusi Yahyagil’den mektupla İşâratü’l-İcaz, Zülfikar mecmuası ve Asa-yı Musa gibi Nur eserlerini istemesi Yahyagil’in hoşuna gider ve gönderdiği mektupla tebriklerini iletir. Ardından da onu kitapları alabileceği Nur talebelerine yönlendirir.
Bediüzzaman’ın izinde…
Er Hocaefendi, 1954 yılında Üstad’ı ziyaret için Isparta’ya gider. Üstad’ın bir gün önce Eğirdir’e gittiğini öğrenince oraya geçer. Çilingir Ali Efendi’nin evine varır. Orada da Üstad’ın sabahleyin motorla Barla’ya gittiğini söylerler. Bunun üzerine Er Hoca, Barla’ya gitmek üzere yola çıkar. Ali Efendi, Üstad’a ulaştırması için yanına ekmek verip şöyle der: “Üstad lokantaya gitmez ve kimsenin ekmeğini yemez. Bunu Üstad’a verirsin, o sana parasını verir, sen al.” Emin Er Hoca, motora binip Barla’ya gider. Ancak bu kez de Üstad’ın Barla’dan Eğirdir’e gittiğini öğrenir. Vakit kaybetmeden aynı motorla Eğirdir’e döner. Eğirdir’den Isparta’ya geçen Er Hoca, orada yanlarında Zübeyir Gündüzalp’in de bulunduğu sırada Üstad’la görüşür. Üstad nereli olduğunu sorduğunda ‘Diyarbakır’ cevabını verir. Halefi olduğu Nakşibendî Şeyhi Seyda Efendi’den de Üstad Bediüzzaman övgüyle söz eder.
Hızır (as)’ın işareti üzerine sıla-i rahim
Er Hocaefendi, annesini küçük yaşta kaybeder. Maddi durumu iyi olan babası destek verir ve ilim irfan sahibi insanların meclisinde yer alır. Okumayı kendi çabalarıyla öğrendiğinden, Hızır (as)’nin ona uykuda ders verdiğini söylerler. İlim aşkı ve merakından dolayı Er Hocaefendi’nin yolunun Suriye’ye de düştüğü görülüyor. Bunun için önce Gaziantep’e geçer, bir süre orada kalır, ancak buradan Suriye’ye geçme imkânı bulamayınca da Adana’ya gider. İstanbul ve Bursa seferlerinin ardından tekrar Adana’ya döner. Yedi sene devam eden seferleri boyunca da çeşitli hizmetlere girer. Rüyada Hızır (as)’ın işâreti üzerine sıla-ı rahim niyetiyle memleketine döner. Kısa bir müddet sonra da tahsil için Suriye’ye gider. Er Hocaefendi, tebliğ vazifesi için birçok ülke dolaşır. Bunların arasında Danimarka, İsveç, Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Çin, Bangladeş, Hindistan, Afganistan, Pakistan, İran, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır yer alıyor.
Ömrünün tamamını İslam’ı yayma gayretiyle geçiren bu alim zat, vasiyeti üzerine Gaziantep’teki Nuri Mehmet Paşa Camii’nin avlusuna defnedildi. Bu durumu Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hikmetini henüz anlayamadığını belirtip şöyle anlatıyor: “Bana sözlü ve yazılı olarak Nuri Mehmet Paşa Camii’nin avlusuna gömülmek istediğini ifade ettiler. Biz kendilerini oradan vazgeçirmeye çok çalıştık, başka yerler gösterdik ama o ısrarla burayı istedi.” Yokluğun suretinde, varlığın muştusunu yaşayan bu alim, şimdi bu caminin avlusunda bir ‘Fatiha’ bekliyor. Sonsuzun kalbinde, Kevser’in başında tekrarlamak için onun her hecesini…
İLKAY GÖÇMEN – GAZIANTEP

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir