HATIRALARIM 9- Evlenmem

Bir gün Molla Abdussamet bana

-Bir komşumuz vardır. Aslen Lice’lidirler. (Baba tarafı Hani, anne tarafı Lice) Seni onların kızlarıyla evlendireyim.

Ben önceleri evliliğe soğuk baktım. Çünkü eğitimimi tamamlamak istiyordum. Hatta Mısır’a gidip Kur’ân’ı tecvid üzere, farklı kıraatlerde okumayı öğrenmek istiyor, onun için de evlenmeyi düşünmüyordum. Molla Abdussamet Hocam çok ısrar etti. Ben de sözünden dışarı çıkamadım. Okumaya devam etmek şartıyla evlenmeyi kabul ettim.

Evliliğe “tamam” dememin ardından hocam, benim için düşündüğü birisine talip oldu. Hocamızın önerdiği kişi aslen Lice’lidir[1]. Kocası vefat ettikten sonra okuduğumuz köye gelmiştir. Bir kızı burada evli olduğundan dolayı okuduğumuz köye gelip yerleşmiştir. Kızı, köyün büyüklerinden birisinin gelinidir. Bunlar dört kardeştiler. Köyün hepsi aslında onların, babalarındır. Babaları Hacı Şemdindir. Hocam bana,

-Kızı, bizim hanımın yanında okumaktadır. Anası bana beğendiğin bir talebe olursa ben kızımı ona vermek istiyorum. İlim ehline vermek istiyorum dedi. Aslında benim kendi kardeşlerim var, ama ben seni daha uygun görüyorum.

Hocamızın bu teklifine

-Hocam ben evlenmek istemiyorum, ilim tahsilimi devam ettirmek istiyorum, diye itiraz ettim. Fakat hocam ısrarlıydı.

-Ben de eskiden öyleydim. Ama böyle bir fırsat her zaman ele geçmez. Bu nedenle ben senin bu evliliği yapmanı istiyorum. Onlar aslında asil bir ailedendir. Ailelerinde bir çok şeyh gelmiştir. Çok edeplidir.

Aslında benim ekonomik durumum hiç iyi değildi. Çünkü babamdan kalan malları kardeşlerime bırakmıştım. Başka talebeler gibi ramazanda köylere hocalığa da gitmiyordum. Tamamen ilim tahsil ediyordum. Perişan bir haldeydim. Okumaya aşıktım. Bir köyden diğer köye giderken ayakkabım yırtılmasın diye çıkarıyor, yayan yürüyordum. Karşıdan birisi gelse utandığımdan giyiyor, sonra tekrar çıkarıyordum. Kimseden bir şey istemiyordum. Başkaları geziyor, zekat topluyor ama ben bunu yapmıyordum.

Ben hocama

-Hocam! Halim perişan. Ben bu şartlarda nasıl evlenebilirim.

-O (yani kaynanası) hepsini karşılar. Onların maddi durumları iyi.

Hocamız, bir altın yüzük aldı. Yüzüğü taktık. Arkasından

-Gelin ile damadın birbirlerini görmeleri sünnettir. Dedi

-Biz, kaynanamızın evine gittik. Bize kahve ikram etti. Fakat kız küçüktü. On üç yaşlarındaydı. Ben ondan yirmi yıldan fazla büyüğüm.

Ancak beklenmedik bir engel çıktı: Köyün[2] Ağası, talip olduğumuz hanımefendiyle evlenmemize karşı çıktı. Çünkü onlar da kıza göz dikmişlerdi. Bu nedenle önce hocamıza gelip

-Kızın anası çok serttir. Senin talebe ise yumuşak başlıdır. Bunlar geçinemezler. Ayrıca, kızın dayıları da Liceli’dir. Kızı kendi çocuklarına istiyorlar. Eğer senin talebeyle evlendirirsen onu öldürürler, diye vaz geçirmeye çalıştılar. Hocamızın vaz geçmediğini görünce

-O zaman talebelerini dağıt dediler. Amaç, hocanın gitmesini sağlamaktı.

-Talebeleri dağıtmam

-O zaman köyü terk et

-Tamam giderim

Durum gerginleşti. Bir tarafta köyün hocası, bölgenin sayılı âlimlerinden Molla Abdussamed, diğer taraftan gücü elinde bulunduran ağa ve adamları. Ağa ve adamları baskın çıktılar. Hocamız köyü terk etti. Evini başka bir köye taşıdı. Yani kızı bize vermedikleri gibi hocamı da köyden çıkardılar. Ağa ve adamları, kesinlikle bu kız çıkmayacak vermeyiz diyorlardı. Gerçi bu arada köyün muhtarı ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu. O, ağa tarafına şöyle dedi:

-Gelin kızı bu talebeye verelim. O da bizim köyde imamlık yapsın. Böylece kimseye bir şey olmaz. Fakat muhtarın bu teklifine ağa ve adamları itibar etmediler.

Hocamız köyden çıkarılmıştı. Ben de üzgün bir şekilde daha önce köylerinde kaldığım ve oğulları Abdulkadir’e ders verdiğim Karacdağ’daki dostum Şeyh Musa’nın yanına gittim. Şakacı birisiydi. Bana,

-Artık bu kadar okumak yeter. Bırak okumayı, yanımızı gel. Seni evlendirelim, dedi. Ben de;

-Bir tanesini buldum. Ama vermiyorlar, dedim.

Bunun üzerine konuyu bana sordular. Durumu kendilerine açıkladım. Bunun üzerine

-Madem anası vermek istiyor. Biz de kızı alalım. Benim 11 devem var. Onunla evi taşırız. Bütün devem ölse de önemli değil.

Bu arada Hacı Muhammed Teyo isimli bir ağa da oraya gelmişti. Abdulkadir durumu ona da anlattı. Bunun üzerine Hacı Muhammed Teyo

-Hükümete karşı ben duracağım. Aşirete karşı da siz durun. Anası evet derse biz onu gidip alacağız. Yani bütün gücüyle bize yardım edecek.

Ağa mavzerini omuzuna attı. Adamlarını çağırıp silahlandırdı. Develeri de önümüze kattık. Köye gelip kızı alacağız.

Biz böyle kalabalık bir şekilde köye gittik. Köylüler, Karacdağ şeyhinin geldiğini görünce hepsi onu köyün dışında karşılayıp konuk ettiler. Elini öptüler. Hiç kimse de olayı ağzına açmadı. Kızı veriyoruz, vermiyoruz konusunu gündeme getirmediler. O gece orada kaldık. Tüm köylüler de hizmet ettiler. Sabah oldu evi yükledik. Ablası ağlamaya başladı:

-Annem gidiyor, ben burada tek kalacağım. Ben de burada duramam deyip o da bizimle geldi. Hamileydi. Cocuğu bizim evde dünyaya geldi.

Gelinin de gittiği görülünce köyün muhtarı ağa ve adamları

-Hepinizin ananızı avradınızı…. Diye saymaya başladı. Ben size kızı verelim, talebe de köyde kalıp bize imamlık yapsın dedim dinlemediniz. Ne oldu şimdi, gelini de götürdüler.

Nikâhımızı kıymak hocama nasip oldu. Nişan ve düğün masraflarını sonradan ödemek üzere kız tarafı borç olarak karşıladılar ve 11 liraya bir yüzük alarak evlendim. O zaman yaşım 30 civarında evlendiğim kişi de 13 yaşlarındaydı.

Bu arada okumama çok maniler çıktı. Bir köyde imamlığa başladım. Talebeler okutmaya başladım.

Not: Bu bölüm bir de annemden dinlemeye karar verdim. Olayın annem açısından anlatımı da şöyle:

Molla Abdussemed’in eşi annemin ailesine gelerek

-Bizim çok dindar bir talebemiz var. Evlilik zamanı gelmiş. Babası ve annesi yok. Onu evlendirmek bize düşer.

Ninem bunun üzerine kardeşi Ahmet’e durumu anlatır. Ahmet, Cuma günü camiye gider. O gün de camide babam vaaz vermektedir. Ahmet onu görür ve neneme

-Abla, iyi ve alim bir insan ama yaşı büyük

Fakat nenem Zeynep, ilim sahibi ve iyi ahlaklı bir damat istiyordu. Onun yetim olması ve kimsesinin olmamasını da lehine yorumluyordu. Ona göre, kızını babama verecek ve birlikte kalacaklardı. Gerçekten de öyle oldu. Nenem, vefat edinceye kadar onun yanında kaldı. Ona kayınvalide değil bir anne oldu. Babam, tüm hayatı boyunca nenem Zeyneb’i hayırla yad etmiş ve onda kaybettiği annesini bulmuştu. Hatta onun adını kızlarından birisine vermişti.

Fakat anneannemin dayısı Mahmut bu evliliğe karşıydı. O da annemi kendi oğluna istiyor ve eğer onu Muhemmed Emin ile evlendirirseniz hem damadı ve hem de seni öldürürüm diyordu. Gerçekten de babamla evleneceğini duyunca akrabalarını toplayıp öldürmeye gelir. Bunu haber alan annemin dayısı (Ahmet) onların önünü keser ve kendi cesedini çiğnemeden gidemeyeceklerini söyler. Mahmut, yeni bir kan davası başlatmamak için geri dönmek zorunda kalır.

Herkesin anneme talip olmasının temel nedeni anneannemin varlıklı ve toprak sahibi olmasıydı. Kızıyla evlenerek onun tüm mal varlığına sahip olacaklardı. Annemin babası, annem küçükken öldüğünden biraz da sahipsiz kalmış gibiydi. Anneannem iki kızını kendisi büyütmüş, erkek egemen bir toplumda erkek gibi olmak zorunda kalmış ve silah taşıyarak korumuştu. Olayların büyümesi üzerine babam kayınvalidesiyle görüşür.

-Anne siz ne dersiniz?

-Ben kızı size vereceğime söz verdim. Tükürüğümü yalamam.

Anneannemin tüm köye meydan okuması üzerine olay büyür. Bunun üzerine Karacadağda bulunan ve babamın dostu olan Şeyh Musa olayı haber alır. Silahlı adamlarını ve oğullarını köye gönderir. Ayrıca, evlerini taşımaları için deve ve katılar da gönderir. Böylece tüm köylülerin gözü önünde, Anneannem ve Babam köyden çıkarlar. Önce Şeyh Musa’nın bölgesine daha sonra da Köseli köyüne gelip yerleşirler.

İlk Çocuğum

Eve geldiğimizde güzel bir haber aldık: Bir kızımız olmuştu. İlk çocuğumuz. “Eğer kız olursa Aişe ismini koymayı düşünüyorduk. Ancak bizim yöremizde Ayşe’ye Ayşo demeleri benim hiç hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden vazgeçtik. Bebeğimizin parmağı tevhid’i işaret eder gibi duruyordu. Biz de Allah’ın emirlerini yerine getiren, güzel amellerde bulunan birisi olması dileğiyle “Saliha” ismini verdik.

Bu arada yanımızda bulunanlar;

-Hocam kaç çocuk, kaç torun var? Diye sordular. O da gülerek,

-Yedi çocuk var. Geçenlerde saydılar yüz civarında torun var. Yaşımız yüzün üzerinde. Ama bizi gören yetmiş sanıyor. Cenab-ı Allah’ın lütuf ve keremidir.

 

[1] Diyarbakır iline bağlı bir ilçedir. Diyarbakır’ın kuzeydoğusunda yer almaktadır. Aslında baba tarafı Diyarbakır Hani ilçesindendir.

[2] Diyarbakır Yuvacık Köyü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir