Ehl-i Sünnet itikadına göre velilerin kerametleri haktır ve sabittir. İsterseniz halef ve selef imamlarımızı bu konuda beraberce gözden geçirelim.
Müctehid-i Mutlak imam Ebu Hanife r.a. el-Fıkh-ul Ekber adlı kitabında şöyle buyuruyor: Enbiyanın mucizeleri ve evliyanın kerametleri haktır. Ama rivayetlerde gelen iblis, firavun ve deccal gibi Allah’u Teala’nın düşmanlarından vaki olmuş ve olacak harikalara ne mucize, ne de keramet demeyiz, kaza-i hacat deriz. Çünkü Allah Teala bazen düşmanlarının arzularını yerine getirir. Onlar da gururlanırlar, küfür ve azgınlıklarını artırırlar. Böylece daha fazla azap çekmeye müstahak olurlar. Bunlar hepsi alken ve naklen caiz olan şeylerdir.
İmam-i Nesefi akaid kitabında, Allame Taftazani de şerhinde şöyle buyuruyorlar: evliyanın kerametleri haktır. Uzun mesafeyi az zamanda kat etmek, yemek, içmek ve elbise peyda olmak, su üzerinde yürümek, havada uçmak, taş ve kuşlarla konuşmak …vs gibi.
İmam celalaeddin-i Devani “Celal” adlı eserinde velilerin kerametlerinin hak olduğuna delil getirerek: velilerin kerametleri haktır, buna delil Meryem ve Asaf bin Berhiya’nın kerametleri ile Peygamber s.a.s.’in ümmetinden tevatür yoluyla gelen nakillerdir ki, akıllı olan insan red edemez diyor.
Allame Halayi “Nuniye” şerhinde cumhur-u Ulema ile mu’tezililer arasındaki hilafa temas ederek şöyle devam ediyor: cumhura göre velilerin kerameleri sabittir. Mutezililerin ise çoğu inkar ederler. Bizim delilimiz Ashab-ı Kehf, Meryem, Asaf, Ebu Derda, Selman ve Ömer’in minber üzerinden Nihavend’deki askerini görüp kumandanı olan Sariye’ye “el-cebele! … el-cebele!…” diye seslenip işittirmesi gibi olayların nakli ve sabit oluşudur.
16 ciltten ziyade tefsiriyle meşhur olan Muhammed Vehbi efendi Akaid-ul Hayriye adlı kitabında velilerin kerametlerinin tevatüren sabit olduğuna işaret ederek şöyle diyor: “Velilerin kerametleri haktır. Kaderi müşterek haddi tevatüre yetişmişlerdir. Meryem yanında kış mevsiminde yaz meyvesi, yaz mevsiminde de kış meyvesi bulunması, Süleyman a.s.’ın veziri Asaf’ın Belkıs’ın tahtını tarfet-ül ayn’da (göz yumup açıncaya kadar) Yemen’den Filistin’e getirmesi ve Ashab-ı Kehf’in kerametleri gibi. Hülasa, kerametleri inkar etmek doğru değildir; meğer ki, inanmanın gerekli olduğunu bilmemek gibi bir mazereti olursa. Muhkem ayetlere inat ediyorsa onu da kendi bilir. Çünkü bizzat Kur’an velilerin kerametlerine delalet ediyor. O halde inkara mecal yoktur. Mu’tezililer bazı evhamlara sarılarak inkar etmişlerdir. En kuvvetli delilleri de şudur. “Eğer velilerin kerametleri olsa mucizelere iltibas olunur. (Benzetilir)” Ehl-i Sünnet alimleri ise buna şöyle cevap vermişlerdir. “Mucizeyi gösteren nübüvveti (peygamberliği) iddia eder. Kerameti gösteren nübüvvet davası etmez. Eğer ederse kafir ve mürted (dinden çıkmış) olur.
Görülüyor ki, İmam-ı Azam r.a. mucize ve kerametin ancak peygamberler ve veliler için mümkün olduğunu, diğer harikulade hallerin mucize ve keramet sayılmayacağını açık bir şekilde ifade ediyor.
Nesefi ve Taftazani aleyhuma kerametlere misal getiriyorlar ve bir kısmını zikrediyorlar ki, gerçekten normal bir insanın yapması güç hallerdir.
Celaleddn-i Devani hazretleri Meryem annemiz ile Asaf hazretlerini misal veriyor. Her ikisinin de kerametlerine Kur’an ayetlerinde apaçık işaret edilmiştir. “Zekeriyya ne zaman (Meryem’in bulunduğu) mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: – Meryem! Bu sana nereden? (geliyor) dedi. O da; – Bu Allah tarafından. Şüphe yoktur ki, Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir dedi.
“(Süleyman) dedi: – Ey ileri gelenler! Onun tahtını kendileri bana Müslüman olarak gelmeden evvel hanginiz getirir? Cinden bir ifrit; – sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm, ben buna karşılık herhalde güvenilecek bir kuvvete malikim dedi. Nezdinde kitaptan bir ilim olan (Zat ki, Beyzavi ve Medarik’te Asaf bin Berhiya olduğu zikredilir.) ben dedi. Gözün sana dönmeden (göz yumup açıncaya kadar) evvel onu sana getiririm. Vatka ki, (Süleyman a.s.) onu (tahtı) yanında durur halde gördü. Bu dedi rabbımın fazlındandır. Şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim beni imtihan içindir. (bu)
İmam Celaleddin hazretleri devamında kerametlerin tevatürle geldiğini söylüyor. Tevatür: Bir yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün olmayacak kadar çok kişinin aynı şeyi nakletmesidir. İmamın dediği gibi, bunu “akıllı insan inkar edemez”.
Allame Hayali ise, bu hususta cumhura mu’tezilerin karşı çıktığını söyleyerek haklarında Kur’an-ı Kerim’de başlı başına bir sure (Sure-i Kehf 18. sure) olan Ashab-ı Kehf ile sahabeden bir kısmını daha misal veriyor.
Nihayet derli toplu bir bilgi veren Muhammed Vehbi efendi ile nakillerimize son veriyoruz.
Bu hususta daha nakil yapabilecek pek çok eser var ama ümit ederim bu kadarı kafi gelir. Ehl-i Sünnet itikadı üzere iman eden zaten tasdik eder. Ehl-i Sünnet’ten çıkan da inadına devam eder. Vesselam.
Muhammed Emin ER