Ufuk DAĞLIOĞLU’nun Seyda’dan tuttuğu ders notlarına devam ediyoruz.
- Küfür nedir?
Mükellef zarûrât-ı dinîyyeden birisini reddederse veya zan, şüphe, vehim, hayal, istihfâf ve tevakkufta bulunursa küfre düşer. Kişi, dinin erkânından birini tasdik ettikten sonra reddederse kâfir olur.
Bir şeyin küfür olabilmesi için şu dört şeyin tahakkuk etmesi gerekir:
- Umûr-i dinîyyeden olacak. Birisi; “Bağdat diye bir şehir yoktur” dese kâfir olmaz. Çünkü bu dinin konusu değildir.
- Umûr-i dinîyyeden olmakla birlikte kat‘î sübût olacak.
- Umûr-i dinîyyeden olmakla birlikte kat‘î delâlet olacak.
- Zarûrât-ı dinîyyeden olacak. Mirasta ninenin kaçta kaç pay alacağını herkes bilmez. Bunu biri reddetse kâfir olmaz.
Emin Er Hocamız, İmam Maturîdî’nin “kat‘î sübut ve kat‘î delâlet olan dinî bir hususu reddeden kafirdir” görüşüne kısmen katılmaktadır. Ona göre herkesin bilmediği (zarûrât-ı dinîyye) kapsamındaki hususlar buna dahil değildir.
Ona göre günümüz insanlarının en çok küfre düştükleri nokta istihfaftır. İstihfâf, iman esaslarını, dinin erkânını hafife, alaya almak demektir. Bazı şarkı ve fıkralarda dinle alay edilmekte ya da önemli bir akide hafife alınmaktadır. Örneğin Azrail fıkralarıyla ya da “Saçının teline değişmem cenneti” gibi sözlerle din hafife alınmaktadır. Saç teli cennetten üstün tutulmaktadır. Bir kişi Kur’ân’ı ya da hadis veya fıkıh kitabını masaya fırlatsa bu tutum onun ayet ve hadisi hafife aldığını gösterir. Kişinin söz ve fiilinde imana aykırı bir şey sadır olursa, o kişide cezmin (kat‘î tasdikin) olmadığı anlaşılır. Dinî ahkâmı reddetmek, itiraz etmek, hoşlanmamak küfürdür.
Tevakkuf ise; inançla ilgili bir mevzuda serd edilen iki ayrı görüşten birini tercih etmemek, daha sonra da araştırma yapmayarak; “Ne var derim ne de yok derim” diyerek beklemektir. Bundan dolayı tevakkuf küfürdür. Örneğin, biri kabir azabının var olduğunu diğeri de olmadığı iddia eder de üçüncü şahıs; “Ne var derim ne de yok derim” derse bu tevakkuftur. Bunu araştırıp doğrusunu öğrenerek tasdik etmelidir. Kişi araştırıp öğreninceye kadar; “Allah’ın bu konudaki hükmü, Resûlünün beyânı ne ise ona iman ettim” demelidir. Böyle söyler de araştıramadan ölürse mümin olarak ölür.
1.6. Küfür, şirk ve nifak çeşitleri.
Küfür:
Emin Er Hocamız küfrü, el-küfrü’l-ekber ve el-küfrü’l-asgar olmak üzere ikiye ayırır.
- el-Küfrü’l-Ekber: İtikâdî küfür olup farklı türleri vardır.
- Küfr-ü tekzîb ve cuhûd: Resûlullah’ın (s.a.v.) getirdiklerinin tümünü ya da birini inkâr etmektir. Bir farzın farzlığını, bir haramın haramlığını veya Allah Teâlâ’nın kendini vasfettiği sıfatlardan birini ya da Hz. Peygamberin onun sıfatlarından vasfettiğini, Allah ve Resûlünün haber verdiği bir haberi, ‘cehalet, hata, tevil ve dalgınlıkla karıştırma olmaksızın’ inkâr ederse küfürdür.[1]
- Küfr-ü ibâ ve istikbâr maa’t-tasdîk: Tasdik etmekle birlikte hakka karşı kibirlenmek ve hoşlanmayarak diretme sebebiyle küfürdür. İblis, Âdem’e secde etmemekte diretti, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.[2]
- Küfr-ü i‘râd: Hakikatten yüz çevirme dolayısıyla küfürdür. “Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır.”[3]
- el-Küfrü’l-Asgar: Ameli günahlar olup şer’î naslarda “küfr” olarak yer almıştır. Bunlar kişiyi kâfir yapmaz ama tövbe edilmezse azaba müstahak yapar. Şu iki rivâyette yer alan “küfr” kelimesi bu çeşit küfre örnektir.[4] Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimdeki iki (huy) onlar için küfürdür. Neseplere dil uzatmak ve ölenin ardından bağıra çağıra ağlamak.”[5]
Resûlullah (s.a.v.): “Müslümana sövmek fısktır. Onunla savaşmak ise küfürdür.”[6] buyurmuştur.
[1] Er, Mecmûatu’l-Furûdi’l-Ayniyye fi’l-Akîdeti ve’l-Fıkhi ve’l-Ahlâki’s-Seniyye, 35.
[2] el-Bakar 2/34.
[3] es-Secde 33/22.
[4] Er, Mecmûatu’l-Furûdi’l-Ayniyye fi’l-Akîdeti ve’l-Fıkhi ve’l-Ahlâki’s-Seniyye, 35.
[5] Ebû’l-Huseyn Müslim b. Haccac, el-Câmiu’s-Sahîh, nşr. Muhammed Fuâd Abdulbâkî (Beyrut: Dâru İhyâi’l-Kutubi’l-Arabî, 1991), “İman”, 30.
[6] Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh”, nşr. Muhammed b. Nâsıru’n-Nâsır Züheyr, (b.y.:Dâru Tavki’n-Necât, 1422/2001), “İman”, 35.