MUHAMMED EMİN ER’İN TASAVVUFÎ ANLAYIŞI

Muhammed Emin Er’in Tasavvufî Görüşlerine Genel Bakış

4.4.3 Tevhid Konusuna Dair Görüşleri

Evine gelen bir yabancı şahısla sohbet ediyordu. Biraz sonra ezan okunmuş, namaza kalkarken Muhammed Emin Er çekmecesinden bir takke çıkarıp o ilk defa gelen şahsa vermiştir. Bu üç şahıs hayretler içinde kalmışlardır. Namaz kıldıktan sonra Hamza Nas o üç kişiyle beraber Muhammed Emin Er’in yanından ayrılmıştır. Dışarı çıktıklarında tanıdık olan iki kişi Hamza Nas’a “Biz bu arkadaşa hocamız hakkında mürşid-i kâmil, âlim, ilmiyle amil diye bahsettik. O da bize “Peki o zaman yanına gidelim. Eğer bir kerâmet gösterip bana bir takke verirse onun mürşidi kâmil olduğuna inanırım ona yoksa inanmam”

demiştir. Bu olay Muhammed Emin Er’in kerâmet sahibi bir mürşid-i kâmil olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.416

Muhammed Emin Er, İmam Gazalî’nin Risâle-i vaz‘iyye isimli eserinden Allah’ın sıfatları hususunu şöyle nakletmiştir: Herhangi bir mükellef kulun Allah’ın sıfatlarının hakikati nedir diye araştırması farz değildir. Örneğin kelamcıların yapmış olduğu gibi

“Kelam sıfatı ezeli midir, yoksa sonradan yaratılmış mıdır?”, “Allah’ın yere inmesinin manası nedir?” diye araştırması gerekmez. Yine delilleri kelamcıların yazdıkları gibi bilmeleri farz değildir; bilakis ne zaman kulun kalbinde Hakk’ı tasdik olursa, o, mü’mindir. Resulullah(s.a.v) bundan daha fazlasını istememiştir. Bedeviler ve avam tabakasınde yer alan insanlar, bu kısa itikad üzere hayatlarını ikame ettirmişlerdir.420 Muhammed Emin Er eserinde imanın esaslarından olan Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere iman hususlarını ayrıntılı bir şekilde izah etmiştir.

4.4.3.2 İslâm

İslâm; sözlükte boyun eğme, itaat etme, ezeli hükümleri kabul etme, nefsin ölmesi anlamlarına gelmektedir. İslâm beden, iman ise ruhtur.421 Muhammed Emin Er İslâm konusuna Allah Katında Din isimli eserinde oldukça geniş yer vermiştir. Ona göre:

İslâm dininin ikinci temeli ve kulun kendini Rabbine tamamen teslim etmesi demektir.

Bu da Allah’ın(c.c) emrettiği şeyler yapmak, yasakladığı şeylerden uzak durmakla beraber kalben de ona inanmak, emirleri gönül rızâsıyla kabul edip tamamen boyun eğmekle mümkün olur. İslâm vasfını taşıyan kula “müslim” veya “Müslüman” denir.

İslam ebedi olarak cehennemde kalmaktan kurtaran kâmil İslâm ile iman, iç içe gibidirler; biri olmadığında diğeri de olmaz. Şeriata göre: “Falan mü’mindir, Müslüman değildir” veya “Müslümandır, mü’min değildir” demek caiz değildir. Her ikisi de hem mü’min hem Müslümandır. Ancak aralarında lügat manası açısından farklılık vardır.422 Cibril hadisinde belirtildiği gibi Peygamber’in(s.a.v) İslâm’ı tarif ederken bahsettiği İslâm’ın rükunlarından olan kelime-i şehadet, namaz, zekât, oruç ve hac konularına Muhammed Emin Er de eserinde konunun anlaşılması için ayrıntılı bir şekilde yer vermiştir.

4.4.3.3 Yakîn

Muhammed Emin Er, imanın kemâl vasfı olarak yakîn mertebesini kabul etmiştir. Ebû Yakub en-Nehrecûrî (ö. 330/941) yakîn hakkında: “Kul Allah’ın(c.c) kendisine olan taksimine rızâ gösterdiği zaman yakîni kemâle ermiş olur.” demiştir.423 Muhammed Emin Er, eserine kaydettiğine göre temelde on altı yakîn bulunmaktadır. Bunlardan beş tanesi kelime-i şehadet konusuyla alakalıdır: 1. Allah’tan(c.c) başka ibadet edilecek; yaratıcı, kemâl sıfatlarına sahip ve bütün noksanlıklardan uzak hiçbir varlık bulunmadığına inanmandır. 2. Allah’ın(c.c) her şeye sebepli ya da sebepsiz güç yetirebildiğine, onun dışındakilerin ise güç yetiremeyeceğine inanmandır. 3. Ümmi Peygamber Hz. Muhammed’in(s.a.v), Allah’ın resulü, son peygamber, insanlığın en hayırlısı olduğuna ve âlemlere rahmet olarak hidayet ve hak din üzere gönderildiğine inanmandır. 4. Hz. Peygamber’in(s.a.v) şeriatının, kendinden önce gelen bütün şeriatların hükmünü ortadan kaldırdığına, her zaman her yerde yeterli olup kıyamete kadar baki kalacağına inanmandır. 5. Her türlü kurtuluşun Hz. Peygamber’e(s.a.v) bağlılıkla, her türlü zararında ona muhalefetle olacağına inanmandır.424

Bunlardan altısı ise imanın rükünleriyle alakalıdır: 1. Allah’ın(c.c) varlığının zorunlu, isim ve sıfatlarıyla ezeli ve ebedi olduğuna inanmandır. 2. Meleklerin varlığına, masum olduklarına, Allah’a daima itaat ve ibadet ettiklerine ve müminler için af dilediklerine inanmandır. 3. Peygamberlere indirilmiş olan kitap ve sahifelerin bulunduğuna inanmandır. 4. Hz. Âdem’den(a.s) Hz. Muhammed’e(s.a.v) kadar olan bütün peygamberlere ve onların doğru, emin, zeki, günahtan korunmuş, masum, emrolundukları şeyi kusursuz bir şekilde tebliğ ettiklerine inanmandır. 5. Ahiret gününe ve o günde olacaklara inanmandır. 6. Kaderin hayr ve şerriyle var olduğuna inanmandır.425

Bunlardan beş tanesi ise ahkâmla alakalıdır: 1. İslam’ın şartlarının yerine getirilmesinin farz olduğuna inanmak. 2. Yapılması farz olmayan ibadetlerin yapılmasının mendup olduğuna inanmak. 3. Yapılması yasaklanan fiillerin haram olduğuna inanmak. 4. Yapılması konusunda kesin bir hüküm bulunmayan fiillerin mekruh olduğuna inanmak. Selam verirken eğilmek gibi. 5. Yapıp yapılmaması hususunda kesin bir hüküm bulunmayan fiillerin mübah olduğuna inanmak. Dayı ve teyze oğluyla evlenmek gibi.426

Ahiret âlimlerinin alametlerden bir tanesi de yakînî imana sahip olmalarıdır.427 Mutasavvıflara göre yakînî imanda şek ve şüpheye asla yer yoktur.428 “O muttakiler sana ve senden önce indirilen hak kitaplara iman ederler. Onlar, ahirete yakînen(şeksiz şüphesiz) inanmaktadırlar.429” ayetide buna delil olarak verilebilir. Bu ahiret âlimlerinden bir tanesi de Sehl b. Abdullah et-Tüsteri’dir. Tüsteri bu hususta şunları zikretmiştir: “Yakîn’in başlangıcı mükâşefe, yani kalpteki perdenin ortadan kalkıp hakikatin ortaya çıkmasıdır.”430 Yakîn bütün hallerin aslı, bâtını ve nihayetidir. Bütün hâller yakînin zâhiridir. Yakîn’in nihayeti bütün şek ve şüphenin ortadan kalkarak gayba iman ve tasdikin gerçekleşmesidir. Töhmet ve illetlerin izale edilmesiyle gerçekleşen yakîn, kalplerin Allah’a(c.c) safa-i nazar ile müşâhedesidir.431

4.4.3.4 Vecd

Muhammed Emin Er, vecdi Allah’ın(c.c) sır ve nurlarının keşfedilmesi sonucu kalbe gelen bir ilham olarak görür. Ona göre kul bu durumda dehşete düşer ve azalara yansımalar olur. Azalara yansıması ise başın titremesi ve bedenin düşüp bayılması şekliyle vuku bulur.432 Özel hedefler için bazı yerlerde kafiyeli ve vezinli kelimeleri terennüm etmek yani mırıldanır gibi alçak bir sesle tekrarlamak adet hâline gelmiştir.

Bu adetlerden bir tanesi de Allah’ın(c.c) ulûhiyet makamına karşı gözetilmesi gereken edep ve haşyet sınırlarını aşmayacak şekilde Allah Teâlâ’yı öven, büyüklüğünü anlatan ve O’na karşı sevgi ve muhabbeti güçlendiren şiir ve sözleri teğanni ile okumak ve dinlemektir. Bunu yapan bir kimse kulağına gelen her sesi Allah’tan(c.c) geliyormuşçasına dinler ve her neye baksa Allah’ın(c.c) kudretini görür. Böyle bir kimsenin inlemesi ve mırıldanması şevkini, aşkını, sevgisini kuvvetleştirip, kalp ateşini yakar. Kalbinden incelikler ve keşiflerden birçok hâller ortaya çıkar. Bu

hâllerin tadı ancak yaşayanlar bilir. Allah(c.c) sevgisi kalpteki kir ve karanlığı temizler. Temizlenip aydınlanan kalp, göz gibi dini sır ve hakikatleri müşâhede eder ve bir ayna gibi onları içine çekip aklına ve idrakine yansıtır. Bu hâllere tasavvuf dilinde “Vecd” denilir.433

Muhammed Emin Er, “Müminlerin kalplerinin Allah’ın zikrine yumuşama vakti henüz gelmedi mi?434”, “Allah anıldığı zaman, gerçek müminlerin kalpleri ürperir.435” ayetlerini vecdin delilleri arasında kabul eder.436 Muhammed Emin Er vecde bağlı olarak mürîdde bazı hâllerin görülebileceğini beyan etmektedir. Ona göre: Allah’ın etrafındakileri unutarak kendilerinden geçerler, bazen oturup bazen ayağa kalkarlar.

Bu durum, bütün mümin ve Müslümanlar için bir kulluk ve ibadettir. Bu kimseler hakkında da su-i zanda bulunmak uygun değildir. Muhammed Emin Er, konu hakkında İmam Ahmed b. Hanbel’in, Müsned’inde geçen Hz. Ali’nin şu rivayetini eserine kaydetmiştir: “Ben, Cafer ve Zeyd Hz. Peygamber’e(s.a.v) geldik. Efendimiz(s.a.v), Zeyd’e hitaben: ‘Sen benim dostumsun.’ deyince Zeyd, sevincinden tek ayağı üzerinde yürümeye başlamıştır. Cafer’e de: ‘Sen bana, yaratılış ve ahlâki açıdan benziyorsun.’

dedi, o da aynı şeyi yaptı. Daha sonra bana: ‘Sen de bendensin.’ deyince ben de onlar gibi yaptım.437” Buradaki üç güzide sahabenin tek ayak üzerinde yürüyerek sevinmeleri, vecd coşkusunu ifade etmektedir.438

Burak Özcan, Yüksek Lisans Tezi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir