BİSMİLLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdeder, yaradılmışların en hayırlısı, peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e, O’nun âl ve ashâbına salât ü selam ederiz.
Gani (zengin) olan Rabbinin rahmetine muhtaç, bu fakîr ü pür âciz Muhammed Emin Er b. Zülkifl el-Kelevî’ye -Allah, onu, ana-babasını ve tüm müslümanları ebedi şanı hürmetine affetsin- ehl-i kitabın kestikleri hakkında defalarca soru soruldu. Bu sebeple ben de Allah’ın inayetiyle bu hususta, derde deva olabilecek vasıfta bir risale yazmaya karar verdim. Her ne kadar bu işin ehli sayılmasam da bazı zaruretler beni buna mecbur etti. Allah’tan muvaffakiyet ve istikamet niyaz ederiz. Risaleme “el-Kavlu’s-savâb fî zebâihi ehli’l-kitâb: Ehl-i kitab’ın Kestikleri Hakkında Doğru Söz/Görüş” ismini verdim. Allah Teala’dan, bu çalışmayı sadece kendi rızası için yapılmış amellerden biri olarak kabul etmesini; görüş ve açıklamalarımızda bizi hata ve unutkanlıktan muhafaza buyurmasını niyaz ediyoruz.
Ehl-i kitabın kestiklerinin hükmü konusundaki prensip görüş, mutlak manada helal olmasıdır. Bu hususta, Maide Suresindeki ayet, Buhari ve diğer kaynaklarda geçen Hayber savaşında yaşanan olay, sahabenin uygulaması ve fıkıh imamlarının kitaplarındaki görüşleri birer delil sayılır. Ancak bir müslüman, hayvanı boğazlayan kimsenin Allah adından başka bir isim zikrettiğini kendi kulaklarıyla duyarsa veya hayvanın ölü yahut boğulmuş ya da vurularak öldürülmüş olması gibi Allah’ın haram kıldığı şekillerden birini görürse durum değişir. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp ölmüş, süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmiş olanlar-ölmeden yetişip kestikleriniz hariç- ve dikili taşlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır” (Maide, 5/3). Bu durumda yemeyiz, ancak aksi söz konusu olursa o zaman Allah’tan bir ruhsat/bağış olarak yeriz. Nitekim Yüce Allah bu hususla ilgili olarak şöyle buyurur: “Bugün size temiz olanlar helal kılınmıştır. Kitap verilenlerin yiyeceği size helal, sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir” (Maide 5/5).
Birinci ayetle Allah’ın bize haram kılmış olduğu şeyleri öğrenerek onlardan kaçınmaya çalışırken ikinci ayetle de Allah’ın bize tanıdığı genişlik sayesinde helal olan şeyleri öğrenmiş olmaktayız. Bu itibarla kendimizi, konu hakkındaki şüphe ve gereksiz soruşturmalarla yormamak gerekir. Zira şu ayetin işaret ettiği gibi Allah’ın dini kolaylık içindir: “Dinde sizin için bir zorluk çıkarmamıştır” (Hac, 22/78).
Buhari’nin Sahih’inde Enes b. Malik’ten (r.a.) şu hadis nakledilir: “Bir yahudi kadın, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) içine zehir katılmış bir koyun eti getirdi. Peygamberimiz de (s.a.v.) ondan yedi. (Bir sahabinin o zehirli etten yiyip ölmesi üzerine) kadını, Efendimizin (s.a.v) huzuruna getirip: “Öldürelim mi?” diye sordular. Hz. Peygamber de (s.a.v.): “Hayır” dedi.
Yine Buhari’de yer alan bir rivayete göre sahabeden Abdullah b. el-Muğaffel’in (r.a.) şöyle dediği nakledilmiştir: “Hayber kalesini kuşattığımız bir sırada, bir adam (yahudi) içinde içyağı bulunan bir kırbayı bize doğru fırlattı. Hemen almaya davranmak üzereydim ki başımı çevirdiğimde Resulullah’ı (s.a.v) gördüm ve ondan utandım..Müslim’in rivayetinde şöyle bir ziyade vardır: “Bir de baktım ki Resulullah gülümsüyor.” Ebu Davud et-Tayalisi hadisin sonunda şöyle bir ilaveyi nakleder: “Allah Resulü (s.a.v) bana: O senindir, diye buyurdu”.
Ezher Üniversitesi Profesörü Dr. Ahmed eş-Şerbâsî, “Yes’elûnek: Sana Soruyorlar” adlı eserinde şöyle der: “Müslümanın, tüm Ehl-i kitab’ın -Doğu veya Batı’da olmaları farketmez- yiyecek ve kestiklerinden yemesi helaldir. Çünkü Allah Teala, bunu bize Maide Suresinde helal kılmıştır. Üstelik Peygamber Efendimiz de (s.a.v) yahudi bir kadının kendisine takdim etmiş olduğu bir koyun etinden yemiştir. Sahabe de Şam’da Hıristiyanların yemeklerinden rahatça yiyorlardı. Fakihlerin bu husustaki ortak kanaati şudur: Eğer müslüman, hayvanı kesim anında görmemişse ve nasıl kesildiğini bilmiyorsa, kitabînin kestiğini yiyebilir. Kesen kişinin Allah’ın adını anıp anmaması hiç farketmez. Zira Allah Teala bizlere kitabinin kestiğini yemeyi helal kılarken her kesenin kestiğini göremeyeceğimizi gayet iyi bilmektedir. Fakat müslümana helal olmayan şey, hiçbir semavi dine mensup olmayan kimselerin kestikleridir. Ayrıca hayvan boğazlanırken Allah’ın dışında başka bir mabudun adının anıldığını bilmesi halinde de o hayvanın etinden yiyemez. Çünkü Allah Teala: “Allah’tan başkası adına kesilenler…size haram kılındı” buyurmaktadır. Boğazlama işi, kesici herhangi bir aletle olabilir. Hatta boynun tamamını –enseden bile olsa- kesen bir alet olması durumunda boğazlama caizdir.”
el-Hâmidiyye adlı eserde şöyle denilmektedir: “Yahudinin, İsrailî, Hıristiyanın da Hz. İsa’nın ilahlığına inanmayanlardan olması şart mıdır?
Hidaye ve diğer eserlerin mutlak ifadelerine bakılırsa böyle bir şart yoktur. Nitekim el-ced de İsraili hakkında bu yönde fetva vermiştir (?). el-Mebsut’ta şöyle denir: “Eğer Hz. İsa’nın ve Hz. Uzeyir’in ilah olduklarına inanıyorlarsa, Ehl-i kitab’ın kestiklerini yememek ve kadınlarıyla da evlenememek gerekir.” Fakat Şemsu’l-eimme es-Serahsi’nin el-Mebsut’unda şöyle denmektedir: “Allah, üçün üçüncüsüdür deseler de demeseler de Hıristiyanların kestikleri mutlak manada yenebilir. Timurtâşî’nin, Fetavasında ifade ettiği gibi bütün deliller, bunun caiz olduğu yönündedir. Fakat Kemal b. el-Hümam’ın da belirttiği üzere en doğru tutum, zorunlu olmadığı müddetçe ne kestiklerini yemek ne de kadınlarıyla evlenmektir.” el-Mirac adlı eserde de şu ifadelere yer verilir: “ Hıristiyanlar hakkında söz konusu şartları öne sürmek, delillerin geneline aykırı bir tutumdur. Fakat şu söylenmiştir: Eğer hayvanı kesen kişi açık bir şekilde, ‘üçün üçüncüsü olan Allah’ın adıyla’ diye anarsa o zaman yenmez (Hindiyye). Öte yandan kesilmiş bir halde ikram edilmesi durumunda yenilebileceği de söylenmiştir (İnaye).
Maliki mezhebinin kitaplarından Akrabu’l-mesâlik adlı eserde ve şerhinde şöyle denilmektedir: “Boğazlama esnasında Allah’ın adını anmak kitabîye değil müslümana farzdır. Kitabînin hayvan boğazlarken Allah’ın adını anması gerekmez. Sadece Allah’tan başka ilahlığına inandığı bir şeyin adını anmamış olması yeterlidir”
Hanbeli mezhebinin kitaplarından el-İknâ’da ise: “Eğer kitabî, Hz. İsa’nın yahut başkasının adına keserse, o hayvanın etini yemek caiz değildir. Ama eğer boğazlarken bir isim anıp anmadığı yahut Allah’tan başkasının ismini zikredip etmediği tam olarak bilinmiyorsa o zaman yemek helaldir” denilmektedir.
Şafiilerin es-Sirâcu’l-vehhâc adlı eserlerinde de şunlar söylenmektedir: “Hayvanı kesecek kişi de aranan şart, ister müslüman isterse de kitabi olsun, nikahının helal olmasıdır. Diğer kafirlerin kestikleri ise helal değildir” .
Ürdün müftüsü Şeyh Abdullah el-Kalkîlî’nin fetvası ise şöyle: “Allah Teala’nın, yiyeceklerini müslümanlara helal kıldığı asıl ehl-i kitap, kendi doğru dinlerine Allah ve Resulünden geldiği şekliyle inananlardır, diyenler yanılmaktadır. Zira bu görüş, ehl-i kitab’ın yiyeceklerinin helalliği konusunda inen ayetin -haşa- anlamsızlığı sonucuna götürür. Oysa “kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri de size helal kılındı” ayeti indiğinde o dönemdeki –pek tanınmayan çok az sayıdaki kişiler dışında- ehl-i kitaptan hiçbiri kendi gerçek dinine bağlı değildi.. Dolayısıyla bu görüşe göre ayet sadece Hz. Musa ve Hz. İsa’ya (a.s.) inanan az sayıdaki ehl-i kitabın yiyeceklerini helal saymış olacaktır!!. Hem bu görüşte olanlar acaba, ayetteki “kendilerine kitap verilenlerin yiyeceklerinin helalliği” ifadesine atfedilen “kendilerine kitap verilen hür ve iffetli kadınlar da size helaldir” hükmüne ne diyecekler? Yoksa burada da, ehl-i kitap kadınlarıyla evlililiğin, sadece gerçek dine tabi olanlara has olduğu görüşünü mü savunuyorlar? Gerçekte müslümanlar, bu ayetin indiği andan günümüze kadar kitabi kadınlarla hep evlenegelmişlerdir…Ehl-i kitab’ın kestiklerinin helal oluşunun ancak sahih dine tabi olanlara has olduğu görüşünü çürüten delillerden birisi de konuyla ilgili ayetin, kendisine “ehl-i kitap” denen herkesi kapsayacak surette mutlak ve genel olmasıdır. Nitekim Kur’an da gerçek dine tabi olmayanlara da “ehl-i kitap” vasfı verilmektedir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Kitap ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine açık belgeler gelinceye kadar ayrışacak/ayrılacak değildi” (Beyyine 98/1).
Öte yandan böyle bir görüş, cumhurun görüşüne de muhaliftir. Çünkü alimlerin çoğunluğu (cumhuru), ister gerçek din üzere olsun isterse de şu an olduğu gibi asli hüviyetini yitirerek değişikliğe uğramış muharref dine bağlı olsun, her kitabinin kestiğinin helal olduğu kanaatindedir. Hatta fakihlerin ittifak ettikleri görüşlerden birisi de şudur: Bir kitabinin bir müslümana et ikram etmesi durumunda müslümanın, o etin kesiliş biçimi konusunda, acaba Allah’ın adı anıldı mı anılmadı mı gibi bir kuşkuya kapılmasına ve nasıl kesildiğini sormasına gerek yoktur. Helallik hükmünün genelliği konusunda “Bugün size temiz olanlar helal kılınmıştır. Kitap verilenlerin yemeği size helaldir” (Maide 5/5) ayeti açık bir delildir. Selef ve halefin büyük alimlerinden pek çoğu bu genellemeyi, kitâbînin kestiğinin hangi şekil ve mahiyette olursa olsun helal olduğu yönünde anlamışlardır. Hâzin ve daha başka alimlerin naklettiğine göre Şa’bî ve Atâ’a şöyle bir soru sorulur: “Bazıları, bu ayetin, ehl-i kitabın kestiklerinin –keserken Allah’tan başkasının adını anmış olsalar bile- mutlak manada helal olmasını gerektirdiğini iddia etmektedirler”. Şa’bî ve Atâ cevaben şöyle demişlerdir: “Evet helaldir, çünkü Allah Teala, onların ne söylediklerini gayet bildiği halde kestiklerini helal kılmıştır…” Ebu Bekr b. el-Arabi ise şöyle der: “Bana, bir tavuğun boğazını sıkarak öldürdükten sonra onu pişiren bir kitabiyle beraber yemek yenilip yenilemeyeceği ya da onun yemeğinden alınıp alınamayacağı konusunda bir soru sorulmuştu. Ben de cevaben şöyle dedim: Tavuk bize göre meşru bir şekilde kesilmemiş olmakla birlikte yine de yenebilir. Çünkü Allah bizlere onların yiyeceklerini kayıtsız-şartsız helal kılmıştır”. Bazıları bu fetvayı garipseyerek yine bir Maliki alim olan Ebu Abdillah el-Haffar’a aynı soruyu sormuş ve şu cevabı almıştır: “Biraz düşünüldüğü takdirde fetvada herhangi bir gariplik olmadığı görülecektir. Zira Allah bize, onların kendi dinlerine göre helal ve meşru saydıkları yiyecekleri yiyebilme izni tanımıştır”.
Öte yandan başka bir grup alim de şöyle demektedir: “Eğer kitabinin, tavuğun boynunu çekip koparmak veya Allah’tan başkasının adını anmak gibi bizim dinimize göre meşru olmayan bir kesimde bulunduğunu görürsek, o zaman o etten yemek bize helal olmaz. Ama eğer gözlerimizle görmemişsek helal olur..” Hanefiler bu görüştedir; eserlerinde ifade ettikleri gibi bir kitabinin, hayvanını boğazlarken Allah’tan başkasının adını andığını duymadığımız müddetçe kestiğini yiyebiliriz.
Hayvanın kesim şekline şahit olunmadığı müddetçe etinin helal olduğunun bir delili de şudur: Sahih bir hadiste ifade edildiğine göre Yahudiler, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) pişmiş bir et ikram etmişlerdir. Efendimiz de (s.a.v) bir kısım ashabıyla birlikte, hayvanın nasıl boğazlandığını veya kimin kestiğini ya da keserken Allah’ın adını zikredip etmediğini sormaksızın, eti yemiştir. Aynı şekilde Peygamberimizin (s.a.v.) sahabesi de, ehl-i kitap tarafından kendilerine ikram edilen etli yemekleri, kimin kestiğini ve nasıl kestiğini sormaya gerek duymadan, yiyorlardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v) böyle bir konuda soru sormaya lüzum görmeyişi, Allah Teala’nın, ehl-i kitabın kendi usulüne göre kestiğini helal saymasının bir delilidir” .
Şeyh Muhammed Cevâd el-Sakalî’nin fetvası ise şöyle: “Bir müslümanın, bugün yahudi veya hıristiyan olarak bilinen ehl-i kitâb’ın kestiklerini yemesi, temiz ve helaldir. Çünkü Allah Teala yüce kitabında: “Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri de size helal kılınmıştır” buyurur. İbn Cerir, İbn el-Münzir ve el-Beyhaki de Sünen’inde İbn Abbas’ın şöyle dediğini naklederler: “Onların yiyeceklerinden maksat, kestikleri hayvanlarıdır. Sahabe ve Tabiun bu konuda icma etmişlerdir”. Peygamber Efendimiz de (s.a.v) Hayber Savaşı esnasında bir yahudi kadının kendisine sunduğu zehirli koyun etinden yemiştir. Sahabe de Şam diyarında hıristiyanların yiyeceklerinden rahatlıkla yiyorlardı. Bu noktada Kur’an’ın sözünü ettiği ve bize yiyeceklerini helal kıldığı ehl-i kitabın, sadece muharref olmayan Tevrat ve İncil’e inanan kimseler olduğunu; kitaplarını tahrif edip onlardaki pek çok hükmü inkar eden ve onlara ait olmayan bir çok şeyi de içlerine katan günümüz yahudi ve hıristiyanları olmadığını söylemek doğru değildir. Zira biz şöyle diyoruz: Yüce Allah bize, Kur’an’ın indiği dönemdeki ehl-i kitabın yiyeceklerini helal kılmıştır. Kaldı ki ilgili ayet, Kur’an’ın son inen ayetlerindendir ve ehl-i kitap da değişik topluluklardan oluşuyordu. Öte yandan Allah Teala onları Kur’an’da, kitaplarını tahrif etmiş ve kendilerine hatırlatılanların çoğunu unutmuş kimseler olarak tanıtmaktadır. Bu itibarla, nerede olurlarsa olsunlar müslümanların, ehl-i kitabın kestiklerini yemeleri caizdir. Hatta hayvanı şoklama usulüyle kesmiş olsalar bile…Evet, hayvanı boğmak veya başını ezerek öldürmek gibi meşru kesim kurallarına riayet edilmeksizin kesilenlerin eti, müslümana helal değildir. Zira bu, Kur’an ayetiyle de sabittir ki haram bir leştir. Onlar onu yese de biz yiyemeyiz. Mesela domuz eti onların yiyeceklerinden sayılmasına ve onlara helal olmasına rağmen bize haramdır.”
Nijerya başkadısı Şeyh Ebu Bekr Mahmud Gamu’nun konuyla ilgili görüşleri ise şöyle: “Müslümanların, ehl-i kitabın kestiklerini yemesinin hükmü konusunda cevabımız şudur: Meşru bir şekilde kesilmeden önce boğulduğu veya süsülerek veya vurularak öldürüldüğü tespit edilen hiçbir hayvanı yemek caiz değildir. Aynı hüküm, ölüm derecesinde şoklanarak bayıltılan hayvanlar için de geçerlidir. Ama eğer boğulma veya diğer ölüm çeşitleri ciddi olmayıp hayvanı öldürecek derecede değilse; aynı şekilde hayvanın, kesim esnasındaki acısını hafifletmek için düşünülen şoklama da hayvanı öldürmeyecek kadar hafif ve geçici olursa, o takdirde mezhep alimlerinin ortak kanaatine göre söz konusu hayvanın etini yemek caizdir.
Günümüzdeki ehl-i kitabın kafirleriyle, Kur’an’ın indiği dönemdeki geçmiş ataları arasında hiçbir fark yoktur. Nitekim Allah Teala onların içine düştükleri küfür çeşitlerinden bazen tafsilatlı bazen de özetle bahsetmektedir: Mesela, teslise, Hz. İsa’yı kimi zaman Allah’ın oğlu kimi zaman da Allah’ın ta kendisi olduğuna inanmalarından dolayı küfre düşmüşler, Tevrat ve İncili tahrif ederek dinde aşırıya gitmişlerdir. Bu yüzden Hz. Davud ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanete uğramışlardı; zira haddi aşıyor, işledikleri bir kötülüğü yasaklamıyor ve bile bile hakkı gizleyip batılla karıştırıyorlardı. Öte yandan peygamberleri hem yalanlayıp hem de öldürüyorlardı. Ayrıca içlerinden bazısı maymunlara, domuzlara çevrilmiş; tağuta kul-köle insanlar haline gelmişlerdi….Fakat bugün yaptıkları çirkinliklerin hiçbiri geçmiş atalarında görülmemektedir. Hatta tam aksine bugün, -gerçek maksatları İslam’a ve müslümanlara zarar vermek olduğu halde- görünüşte atalarından daha uyumlu ve hoşgörüye açık olanları vardır. Öyleyse biz de şeriatımızın bize tanımış olduğu bir ruhsatı/kolaylığı kabul ederek kendimizi gereksiz yere zora sokmayalım. Hatta görünüşe (zahire) göre hükmedip farklı yorumları bırakalım. Zira Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Size, açıklandığı zaman sıkıntı verecek şeyleri sorup araştırmayın”. Diğer bir ayette de: “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah Teala bir takım farzlar koymuştur, sakın onu yitirmeyin. Bir takım sınırlar çizmiştir, aşmayın ve bir kısım şeyleri de haram kılmıştır, çiğnemeye kalkışmayın. Bazı şeylere de unuttuğundan değil de sırf size merhametinden dolayı ses çıkarmamış (mubah bırakmıştır), sakın onun da peşine düşmeyin”(Dârekutnî) buyurur.
Kısacası ehl-i kitabın yiyecekleri Kerim olan Allah’tan bir merhamet ve genişlik olarak zaruri haller için müslümanlara helal kılınmıştır. Yoksa tayyibâttan (tertemiz ve helalliğinde asla kuşku olmayan yiyecekler) olduğu için yahut diğer kafirlere nazaran onların kesimlerinin meşru olmasından dolayı değildir. Bu sebeple müslümanlar, bu kolaylık nimetini, nimeti bahşedene (Allah’a) şükrederek kabul etmeli; dinlerinde aşırıya giderek bu hanif dinin ve kolay şeriatın emretmediği bir hususta kendilerini zora sokmamalıdırlar. En doğrusunu Allah bilir. Başarı Allah’tandır”
Ahmed eş-Şerbasi ise şunları ifade etmektedir: “İslam dışında semavi bir dine inanan Doğu veya Batılı herhangi bir ülkeden ithal edilen etleri yemek caizdir. Bu etler hakkında soru sormak veya nasıl kesildiğini irdelemek gibi bir şart söz konusu değildir. Çünkü Allah Teala bize onların yiyeceklerini mutlak manada helal kılmıştır. Kestikleri etler de bu “yiyecek”lerden sayılır. Teknolojik usullerle kesilen hayvanların etleri de caizdir. Yeter ki boyundaki şah damarlarını ve boğazı veya hayvanın başını tümüyle kesmiş olsun…Bu noktada müslümanların idarecilerine düşen görev, bu meseleyle yakından ilgilenerek et ithal edilen ülkelerdeki kendi temsilcilerini, o ülkelerden müslüman memleketlerine gelen hayvanların kesimine gözcülük etmekle görevlendirmeleridir. Böylece bu husustaki şüpheler giderilmiş ve gönüller rahatlamış olur” .
Şu fakîr ü pür âciz, Ganî olan Rabbinin rahmetine muhtaç kul da der ki: “Yukarıda naklettiğimiz görüşlerden çıkan sonuçları şöylece özetlemek mümkündür:
1. Ehl-i kitabın kestikleri, ister Hz. İsa’nın ilah olduğuna inansınlar isterse inanmasınlar, mutlak manada helaldir. Fakat en doğru tutum, zorunlu olmadığı müddetçe yememektir. Nitekim Hanefilerin kanaati bu yöndedir.
2. Hanbelilere göre eğer hayvanı keserken Hz. İsa’nın adını andığı kesin olarak biliniyorsa helal değil, aksi takdirde helaldir.
3. Malikilerin eserlerinden Akrabu’l-mesâlik’e göre Allah’ın adını anmasa da, ilahlığına inandığı başka bir şeyin adını da anmamak şartıyla helaldir.
4. Yes’elûnek adlı eserde geçtiğine göre ise eğer müslüman, kesim anında orada değilse ve nasıl kesildiğine dair hiçbir şey bilmiyorsa helaldir.
5. Ehl-i kitabın kesim usullerine uygun olduğu müddetçe helaldir. (el-Muslimun dergisi, sayı: 384)
6. Hayvanı boğma veya başını ezerek öldürme gibi meşru olmayan kesimler hariç diğerleri helaldir.
7. Şoklama usulünde ise hayvan, ölüm derecesinde şoklanarak bayıltılmadığı müddetçe eti helaldir (Başkadının, mezheplerin ortak kanaatine dayanarak verdiği fetvası).
8. Hayvanın nasıl kesildiğini sormaya lüzum görmeksizin ve bu hususta herhangi bir şüpheye kapılmaksızın helal diyenler de vardır.
Şu fakirin görebildiği kadarıyla mesele bundan ibarettir, bu husustaki en doğru bilgi ise Cenab-ı Hakkın katındadır.
Ya Rabbi beni affet, bana merhamet eyle. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.