Fıkıhla uğraşmak çok güzel bir şeydir ve fıkıhta metod çok önemlidir. Bir şey vardı, size onu özellikle belirtmek istiyorum. Bir konu soruluyor Mehmed Emin Er hocaya. Diyelim ki:
—El öpmek İslam’da var mıdır? Yok mudur?
Birisi çıkıp böyle bir soru soruyor. Soruyu anlıyor bir kere. Sorulan soruyu güzel anlıyor. Orası muhakkak. Ne maksatla niçin sorulduğunu dinliyor ve diyor ki:
—Bu konuda mesela yedi görüş vardır, yedi mezhep vardır. Şianın görüşü şudur, delilleri şudur, Şafiilerin görüşü budur, Vehhabiler şöyle diyor, falancalar böyle diyor, filanca böyle diyor…
Bir defa bütün görüşleri kendi imkanı dairesinde —tabii her insanın kabiliyeti sınırlıdır— tesbit etmiş oluyor. Sünnî, Şiî, Haricî, Zahirî… vs. neyse hangi mezheptense onları tesbit ediyor. Sonra hangisi haklı? Şia mezhebi şu noktada yanlışlar yapmıştır, her ne kadar şu Hadisi esas olarak almışsa da o hadisin şu kelimesini, o Ayetin şu kelimesindeki şu harekeyi değerlendirmesi şu bakımdan yanlış olduğundan şurası şöyledir, ona falanca alim şöyle cevap vermiştir, falanca böyle cevap vermiştir, filancaların görüşü aşırıdır, şu hadise dayanıyorlar ama o hadisin senedi zayıftır. Falancalar ona karşılık şu hadisi rivayet etmişlerdir… diye çok hoşuma giden bir metodu ve üslubu var.
Tabii, bilmiyorum kendisinden hiç okudunuz mu? ve okuyunca bu metodu gördünüz mü? Bir kitap takip edilirken sorulan soruya verilen cevapta belki bu metod görülmeyebilir. Fakat siz şunu yapın: Ordan metodu alın, bir konudaki çeşitli görüşleri toplamayı öğrenin.
Mesela dosya açın. Diyelim ki zikir, tasavvuf veya daha başka küçük veya büyük konu; Duha namazı, işrak namazı… Bahsi alın, bir sayfa açın buna, görüşleri kaynaklarıyla beraber sıralayın.
Mekke-i Mükerreme’de görüşmüştük Mehmed Emin hocayla. Ben Mısır’a uğrayıp Türkiye’ye öyle geleceğim dedi. Sonra Türkiye’de görüştük.
“—Nasıl geçti seyahatiniz?” dedim.
“—Mısır’a uğradım ama ben oranın alimlerinden bir şey anlamadım.” dedi.
Görüşmüş muhtelif kimselerle. “Şu mesele nasıldır?” diye kendisi zihninde zaten detayını bildiği meseleyi soruyor. Bakalım bunlar bu konuya nasıl çözüm getiriyorlar diye. Şöyle olur diye pattadak cevap veriyorlarmış… İyi ama delil? Yani neye dayandırıyorsunuz? Ne fıkhi bir delil biliyorlar diyor ne de başka bir delil. Yani bir insan bir şeye bir fetva verdiği zaman şu ayete göre şöyledir, bu hadis-i şerîfe göre böyledir demesi lâzım. “Hiç böyle bir şey demiyorlar.” diyor.
Hakikaten de Mısırlılarda ve belki başka ülkelerde fıkıh ilminde bir laubalilik var. Onun için böyle profesör olmuş veya kitaplar yazmış filan diye bir insana hiç itibar etmemek lazım. Onlar biraz böyle tabir caiz ise devrimci ve palavracı yetişmişler. Asıl ilim o değil, asıl ilim; bütün delilleri bilmek ve o delillerin sıhhatini ölçebilmek, sıhhatsizinden sıhhatli ahkâmı çıkartmak ve ona ittiba edebilmektir.
Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN Rh.A
Allah ikisine de rahmet eylesin. Güzel insanlardı.