- Bu konu 0 yanıt içerir, 1 izleyen vardır ve en son 7 ay 4 hafta önce İbrahim Halil ER tarafından güncellenmiştir.
-
YazarYazılar
-
Mart 30, 2024: 8:27 am #642İbrahim Halil ERAnahtar yönetici
Seydâ, siz tasavvufu nasıl tanımlıyorsunuz?
Tasavvuf büyük sahâbîlerin yoludur… Ne ziyade ne eksik…
دوامالعبوديةللهتعالىوكمالالالتزامبالسنةوالعزيمةوتمامالإجتناب
عنالبدعةوالرخصةودوامذكرهتعالىفيجميعالحركاتوالسكنات
فيالعباداتوالمعاملاتوالعاداتعلىسبيلالاستهلاك
“Kemâlu’l-iltizâmbi’s-sünneti” ifadesinden murad, Peygamberimiz (s.a.v)’in fiili, kavli, ahlâkı ve ahvâlidir… Bunların hepsine ittiba; kavlde, fiilde, ahlak ve ahvâlde Peygamber (s.a.v)’e ittiba etmektir. Peygamber (s.a.v)’e ittiba, büyük bir saadettir ve ondan üstün bir hal yoktur. Allah Azze ve Celle, “(Rasûlüm!) de ki: «Eğer Allah Teâlâ’yı seviyor iseniz banaittiba ediniz ki, Allah Teâlâ da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı mağfiretle örtsün. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.».” (Âl-i İmrân 31) buyurmaktadır. Günümüzde muhabbetullah makamına erenler azdır… Bu davada bulunanlar ise hilâf-ı hakikat konuşuyorlar… Çünkü o sevgi seviyesine ulaşamazlar. Fakat Allah’ın insanı sevmesi en büyük saadettir. Allah Teâlâ’nın insanı sevmesi, O’nun habline tâbi olmak demektir.
Ben şöyle bir beyit yazdım:
يازائراقبريمسافرافيالدنيا
تيقنأنالطريقوعرفاتبعأحمدا
تكنلمولاهمحبوبامغفوراناجيا
ومعهفيدارالخلدأبداسرمدا2
Dünyada misafirsin (yolcusun), yol tehlikelidir.
Kurtuluş yolu Peygamber (s.a.v)’e ittibâdır. Peygamber
(s.a.v)’e ittiba edince Allah seni seviyor
ve böylece tehlikelerden kurtulmuş oluyorsun.
Âhirette de Peygamber (s.a.v) ile beraber olursun.
Çünkü Rasûlullah Efendimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurur.
“Kemâlu’l-iltizâmbi’l-azîmet” ise zayıf kavillerle amel etmemek, şüpheli işlere girmemek, bilakis en kuvvetli kaville amel etmektir. “Temâmüictinâbi’l-bid’a” yani bidatten kaçınmak…
Sünnet’e uymayan her şey bidattir. Tasavvufta, efdal ve evlâyı bir tarafa bırakıp mefdûl ile amel etmek ruhsattır ki bundan kaçınmak lazımdır. Bütün harekât ve sekenâtımızda Allah Teâlâ’yı anmalı, O’nu hatırda tutmalıyız. إناللهكانعليكمرقيبا “Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir” (en-Nisâ 1). Allah Teâlâ bizi murakabe ediyor… Zâhirimizi ve bâtınımızı kontrol ediyor. Dolayısıyla Allah’tan gafil olmamak gerekiyor. Tarikat, ihlasla amel etmektir. İhlas makamına ulaştıran yola tarikat denir. O yol ile ihlas makamına, makâm-ı ihsana ulaşmak mümkün oluyor. Evliyanın yolları vardır… İnsan sayısı kadar yol vardır. Bunların bir kısmı sarp ve saabdır (zor/eziyetlidir), bazısı kolaydır, bazısı uzundur ve bazısı da kısadır. Bu yolların hepsinin menzili/hedefi, rızâ-yi Bârî’dir. Bu yollar, Hz. Peygamber (s.a.v)’in şu hadis-i şerifinemüsteniddir: Cebrâil “ihsan nedir?” diye sorduğunda, Efendimiz (s.a.v), “Allah’a, O’nu görüyormuşçasına ibadet etmektir… Sen O’nu görmüyorsan bile O seni görmektedir” diye cevap vermiştir…
Edâ-yi amel edersin görür gibi
Sen görmüyorsan da O seni görüyor.
İhsanın birinci derecesi budur. Yani Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek… Bu dereceye vasıl olamayan kimsenin murakabe çalışması yapması gerekiyor… Yani “Allah Teâlâ, beni görüyor” düşüncesini daimî surette hatırda tutmak… Allah’tan gafil olmamak.
Bu da zikirdir. Bu yolu, ihlâsı kazanmak, sadece Allah Azze ve Celle için amel etmek, bu tarikatlarla olur. Az önce de ifade ettiğimiz üzere bu yolların uzunu ve kısası vardır. En kısa yollardan biri Nakşibendî tarikatıdır. Bu tarikatlar hadis-i şerifin birinci cümlesinden muktebestir. Yani Allah’a, âdetâ O’nu görüyormuşçasına ibadet etmek….
Bir eser vardır, bir de müessir vardır. Bu dünya eserdir… Bu dünyaya bakarsınız ve Allah Teâlâ’nın varlığını farkedersiniz. Müslüman olmanız hasebiyle Allah Teâlâ’nın varlığına zaten inanıyorsunuz…. Ama kimi insanlara delil-i aklî yoluyla da Allah Teâlâ’nın
varlığın anlatmak gerekiyor. “Tasavvuf olmadan İslam’ı yaşamak mümkün mü?
Tasavvuf/tarikat mutlaka gerekli mi?” Şeklindeki sualinize gelince… Tasavvuf/tarikat mutlaka gereklidir. Ama tasavvuf, tasavvuf olursa… Defler çalmakla, cehrî zikir etmekle, hırka giymekle tasavvuf olmaz… Tasavvuf, Hz. Peygamber (s.a.v)’in Sünnet-i seniyyesine
sımsıkıittibadır… Sünnet’in muktezasınca amel etmektir… Allah’tan gafil kalmamaktır.
İnsan cibilliyetinde kibir, ucub, riya, enaniyet ve menfaatperestlik gibi çirkin huylar vardır. Bunların hepsi kerih şeylerdir… Bunları izale etmek farz-ı ayndır. Bu ise insanın kendi kendisine yapabileceği bir şey değildir. İnsan kendi kendisinden razı olduğundan
dolayı eksikliklerinin farkına varamıyor. Öyleyse talim-terbiye ve tezekkî yoluyla bu kötü
sıfatlardan kurtulan ve onlardan kurtulma yollarını bilen ihlas sahibi olmuş bir kimseye intisab etmek vacip oluyor. Mürşide teslimiyet kuvvetli olursa, mürjid, sâliki az bir zamanda yetiştirir. Bu vasıfların izalesi vaciptir. Bununla birlikte kişi bu izale ameliyesini kendi kendisine yapamayacağına göre hakîkî bir mürşid bulunup ona teslim olunmalıdır.
Bu emarelerin azı, ihlas sahibi olmaktır. İhlasta bir kusur olursa, yapılan amel-i sâlih de makbul olmaz, dahası “sâlih” olmaz. Kişi medrese yapıyor, ders veriyor, yollar yapıyor fakat bütün bunları şan-şöhret için yapıyor. Bunlar onun amel defterine o şekilde yazılır ve orada bu amellerin hiçbir faydasını göremez. Çünkü amelde itibar, lillâh (Allah için) olma
şartına mevkuftur. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.