Mehmet Emin Er Hoca’nın Gaziantep ve Çevresine Yaptığı Dinî Katkıları

Mehmet Emin Er Hoca’nın Şehrin Dinî Hayatına Katkıları[1]

Prof. Dr. Zekeriya AKMAN

Zekeriya Akman | Yaşam Öyküsü

Mehmet Emin 1914 senesinde Diyarbakır’ın Çermik ilçesinin Küluyan[2] köyünde dünyaya gelmiştir. Soyadı Kanunu’nun ardından Er soy ismini alsa da ailesi el-Miryan unvanıyla bilinmektedir. Küçük yaşta annesi Havva Hanım’ı kaybeden Mehmet Emin Er, babasının kendisi için tuttuğu özel eğitmenlerden ders almıştır. Çocuklarının âlim olmasını çok isteyen babası, elindeki imkânları seferber ederek tuttuğu hocayı evlendirmiş, ona bir bağ ve bir ev almış, çocuklarının eğitime kolay erişebilmesini sağlamıştır.  İlk olarak Arap harflerini öğrenen Mehmet Emin Er, Osmanlıcayı kendi çabalarıyla öğrenmiştir. Bu sebeple onu tanıyanlar kendisi hakkında uykusunda Hızır a.s. dan ders gördüğüne dair düşüncelere kapılmışlardır.

Babasının vefat etmesinin ardından bir süre üvey annesiyle sonra da ağabeyiyle kalan Mehmet Emin Er’in gençlik yılları ise Türkiye’de din eğitimi almanın pek de kolay olmadığı bir döneme denk gelmiştir. Bu dönemde halkta olmasa da yönetici sınıfta İslami ilimlere karşı olumsuz bir bakış açısı bulunmaktaydı. Ayrıca, Harf İnkılabı yapılmış, Kur’an harflerinin öğretilmesine dahi tahammül edilememiş, yönetimden gelen Türkçülük ve Türkçecilik hassasiyeti ve bu hassasiyetin gereklilikleri tüm ülkede uygulanmıştır. İnsanlar kendi evlerinde kendi çocuklarına dahi Arap harflerini öğretirken tedirginlik yaşamaktaydılar.

Ülkedeki dini eğitime karşı oluşan bu tavır, kapsamlı bir din eğitimi almak isteyen kişileri yurtdışına gitmeye mecbur bırakmıştır. Mehmet Emin Er, dinî ilimleri öğrenmek için ilk etapta Suriye’ye gitmek istemişse de bu o dönem mümkün olmamış ancak hayatının ilerleyen dönemlerinde Suriye’ye gidebilmiştir. Mehmet Emin Er, dinî ilimlerde kendisini geliştirmek için Adana’ya, İstanbul’a, Bursa’ya, Gaziantep’e ve pek çok şehre gitmiştir. Mehmet Emin Hoca, Diyarbakırlı olmasına rağmen hayatının en verimli dönemini Gaziantep’te geçirmiş ve şehre önemli hizmetlerde bulunmuştur. Özellikle Kertişe köyü ve çevresinde müderrislik, imamlık, vâizlik ve tebliğ vazifelerini yürütmüştür.

Mehmet Emin Er Hoca’nın Gaziantep’in dinî ve ilmî hayatına yaptığı katkılar dört başlık altında incelenebilir.

İlk olarak, kendisinin açmış olduğu medrese ve eğitmiş olduğu talebelerin bölgede hâlâ devam eden etkileri mevcuttur. Hoca’nın sayesinde bölgede İslami açıdan önemli bir insan kaynağı oluşturulmuştur.

İkincil olarak, Mehmet Emin Hoca’nın bölgede yürüttüğü tebliğ ve irşad faaliyetleri oldukça etkili olmuştur. Bu sayede, sadece Hoca’nın etrafındaki ufak bir bölge değil çevredeki onlarca yerleşim yeri, Hoca’nın ilminden faydalanma imkânı bulmuştur.

Üçüncül olarak, Hoca’nın bölgede yaşayan halkın çeşitli sorunlarının hâlli için verdiği fetvalardan bahsedilebilir. Pek çok konuda sıkıntı yaşayarak sorunlarına çözüm arayan köylüler, Hoca’dan sorunlarının çözümünde kendilerine yol göstermesini istemişlerdir. Mehmet Emin Hoca da meselelere İslami çözümler getirerek sorunların çözülmesine yardımcı olmaya çalışmıştır.

Son olarak, Hoca’nın örnek kişiliği ve telif ettiği eserleri de bölgenin ilmî hayatına katkı yapan etkenler arasında gösterilebilir. Zira Mehmet Emin Hoca’nın bölgedeki kişilerin aydınlanması için gösterdiği gayret herkese örnek olmuştur.

Hoca’nın Gaziantep’e gidişinin önemli bir sebebi ise gördüğü bir rüyadır. Bir gece rüyasında Kâbe’yi yıkılmış ve harap bir vaziyette gören Mehmet Emin Er Hoca, gördüğü bu rüyayı şeyhi, Şeyh Seyda el-Cezerî’ye anlatmıştır. Şeyh Seyda ise bu rüyanın ona bir görev yüklediğini söyleyerek kendisine Gaziantep’e gitmesini tavsiye etmiştir. Bunun sebebi ise bölgenin o dönemde İslami yaşantı açıdan kötü bir vaziyette olmasıdır. Şeyhinin tavsiyesiyle 1961 senesinde Gaziantep ilinin Nizip ilçesinin Kertişe köyüne giden Mehmet Emin Er, köye vardığında söylenenlerin doğru olduğunu ve köyün hakikaten zor bir durumda olduğunu görmüştür.

Hoca’nın spesifik olarak Kertüşe’ye gitme niyeti yoktur. Kendisi evinde bulunan eşyaları bir kamyonete yüklemiş ve Gaziantep civarındaki bölgelere doğru yola çıkmış ve kamyoneti kullanan şoföre Fırat’ı geçmesini söylemiştir. Nizip merkezini geçtikten sonra bir kahvehane ve bir yeşil ağacın olduğu yol üzerindeki bir köye (Kertüşe) gelmiş ve eşyalarını buraya indirmiştir. Mehmet Emin Hoca’nın kendi ifadelerine göre kendisinin gittiği zamanda köy dinî açıdan çok gerideydi. Köy yeri olmasına rağmen köyde bulunan beş dükkânda da içki satışı yapılmaktaydı. Kumar alışkanlığı yaygındı. Beş kadınla evli olan, kız ile kızın teyzesini birlikte nikâhlayan kişiler bulunmaktaydı. Ayrıca, İslam’a aykırı daha pek çok vaziyetler mevcuttu.

Köylüler Hoca’yı hemen kabul etmemiş, bu sebeple kendisi ve ailesi bir müddet (bir hafta kadar) köyün dışındaki ağaçlıkta ikamet etmek durumunda kalmışlardır. Ancak, aracıların devreye girmesi ve köyün ileri gelenlerinden Hacı Habeş’in Hoca’yı desteklemesiyle köye yerleşebilmişlerdir. Köylüler kendisine ne iş yaptığını sormuşlar, Mehmet Emin Er ise hocalık, imamlık çocuklara Kur’an dersi gibi vazifeleri yapabileceğini söyleyince köylülerin onu kabullenmesi daha kolay olmuştur.

Köye yerleşmesinin ardından Hoca’nın ilk işi bir cami ve bir medrese inşa etmek olmuştur. Bu sayede medrese kültüründen uzak kalmış olan bölgeye, ilim tahsil etmek isteyen talebeler gelmiştir. Talebelerin yanı sıra Doğu bölgelerinde bulunan seydalar da Mehmet Emin Er Hoca’nın tavsiyesi üzerine Gaziantep’e gelmişlerdir. Buradan hareketle denilebilir ki Hoca’nın şehre katkıları sadece kendi çalışmalarıyla sınırlı kalmamış, kendisinin tavsiyesi üzerine gelen ilim adamları da şehirde önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Hoca’nın köye yerleştiği dönemde camiler diyanete bağlı değildi. İmamlar köylülerin zekâtını alırlar ve köylülerin bağışladığı tarlaları işleyerek geçimlerini sağlarlardı. Hoca da benzer bir yol izleyerek, köy köy dolaşmış ve bağış toplayarak cami ve medrese inşaatı için gerekli olan parayı toplamıştır. Köylüler genellikle nakdî para yerine elde ettikleri ürünleri bağışlar, bu ürünler de gerek hoca gerekse talebeler tarafından satılarak cami ve medrese için harcanırdı.

Genellikle Doğu medreselerinde bir medrese; öncelikle hocanın bir köye gitmesi, sonra da okumak isteyen talebelerin hocanın yanına gitmesiyle oluşur. Öğrenciler genellikle camide veya cami müştemilatında yapılan bir hücrede kalırlar, derslerini de yine camide yaparlardı. Mehmet Emin Hoca, köye gittikten sonra da bazı öğrenciler ders okumak için Kertüşe’ye gitmişlerdir. Hoca’nın medresesinde sayıları zamanla değişmekle birlikte 10-20 arası talebe bulunmuştur.  Ancak köyün medrese kültürü ve öğrencilerin ihtiyacını karşılama konusunda bir tecrübesi yoktur. Köylüler medrese âdetiyle ilgili her şeyi hocanın gelişinden sonra öğrenmişlerdir. Medrese talebelerinin beslenme ihtiyacının karşılanması noktasında farklı uygulamalar mevcuttur. Doğu medresesi geleneğinde her öğrenci kendisinin yemek ihtiyacını gönüllü bir şekilde karşılayan belli bir eve gider, yemeğini alıp medreseye getirir. Her öğrenci bir evden getirir ve yemek medresede yenilirdi. Modern medreselerde ise yemekler genelde medreseye bağışlanan erzak kullanılarak yapılır. Yemekler bazen bir aşçı tarafından bazen de bir öğrenci tarafından hazırlanır. Kertüşe’de ise bu uygulamalardan farklı olarak, her gün bir aile bütün medresenin yemeğini yapıp göndermiştir. Öğrencilerin ihtiyaçları bu şekilde karşılanınca, köylüler daha güzel ve daha bol yemek yapma yarışına girmişlerdir.

Öğrenciler medresede kendilerine hazırlanan yemeklerden başta çok memnun olmuşlar ancak, fazla yemek yemek medrese kültürüne uygun olmadığından bir müddet sonra bu durum talebelerde rehavete neden olmuştur. Bazı öğrenciler çok yemekten kilo aldıklarını ve kendilerini derse veremediklerini söylemişlerdir. Örneğin; Şeyh Hikmet isminde bir öğrencisi kendi açısından burada yeterli fayda sağlayamadığına inanıp hocayla görüşüp başka bir yere okumaya gideceğini söylemiştir. Mehmet Emin Hoca ise nezaketli bir insan olduğu için öncelikle kendisinde bir sorun olduğunu düşünmüştür. Talebesine; “Ben mi yetersizim?”, “Derslerimden verim mi alamıyorsun?”, “Bir eksiklik mi görüyorsun?” gibi sorular sormuştur. Talebe ise öyle olmadığını yemeklerden dolayı kilo aldığını ve bu nedenle kendisini derse veremediğini söylemiştir. Yani medresedeki konforun ilmî faaliyetlere engel olmaya başladığını belirtmiştir.

Yaşanan hadisenin üzerine Hoca, öğrencisine hak vererek ve köylünün yemek yapıp getirme sistemini kaldırmaya karar vermiştir. Bunun üzerine modern medreselerdeki sistem uygulanmaya başlanmıştır. Köylüler erzak yardımında bulunmuşlar ve öğrenciler cami müştemilatındaki barındıkları yerde kendilerine yemek hazırlamıştır. Hoca ayrıca talebelerin camide ikamet etmelerini de doğru bulmayarak caminin ve evinin bitişiğindeki araziye medrese için bir yapı  inşa ettirmiştir. İki katlı olan bu medresenin alt katında talebelerin kalacağı odalar, üst katında Hoca’nın odası, kütüphanesi ve derslik bulunmaktaydı. Medresenin dönemin şartlarına göre modern sayılabilecek bir görünümde olduğu söylenebilir.

Hoca’nın camiyle birlikte ilk iş olarak yaptırdığı medresede öğrencilerine doğu medreselerinde okutulan sıra kitaplarını okutmuş ve pek çok talebe yetişmiştir. Bu talebelerin arasında; Recep Ateş, Cemil Gül, Salih Ekinçi, Abdülcelil Ünalan, Feyyaz Yaşar ve Diyanet İşleri eski başkanı Mehmet Görmez bulunmaktadır. Hoca’nın talebeleri de gittikleri yerlerde önemli ilmî faaliyetlerde bulunmuşlardır. Kendisinin köyde kaldığı 18 sene boyunca köyde müspet bir değişim yaşanmıştır. Dini yaşantı açısından oldukça sıkıntılı olan köy, bu süreçte adeta bölgenin en aydın köyü durumuna gelmiştir. Hoca ve onun vesilesiyle köye gelen diğer ilim adamları sayesinde köyün ilmî vaziyeti son derece iyi hâle gelmiştir. Sadece Kertüşe değil, Hoca’nın çalışmaları sayesinde civar köylerde de önemli gelişmeler olmuştur. Hoca, ayrıca civar köylere giderek sohbetlerde bulunmuştur.

Çeşitli sebeplerle medresedeki öğrenci sayısı azalınca Hoca, öğrencilerini yakın bölgede bulunan Cağut Köyündeki Molla Recep Ateş Hoca’nın yanına göndererek, onları medrese eğitimine burada devam etmeleri yönünde teşvik etmiştir. Böylece köyde medrese eğitimi son bulmuştur. Daha sonra Mehmet Emin Hoca köyde ilmî faaliyetlerine devam etmiştir. Öğrenciler sabit olarak orada kalmasa da çevre köylerden belirli aralıklarla gelen öğrencilere ders vermiştir. Yakınlarda bulunan Çanakçı Köyünde Mehmet Şerif Hoca[3] gibi derslerine devam eden öğrencileri olmuştur. Mehmet Emin Hoca kendisini ziyarete gelen kişilere de zaman zaman özel konularda dersler verdiği olmuştur. Köyden ayrılıp Gaziantep’e yerleştiği dönemde de imam hatiplere, Öğretmenlere ve müftülere de dersler vermiştir. Bu sayede memurlara ve aydınlara yönelikte irşad faaliyetlerinde bulunmuştur ve Gaziantep’in ilmi hayatına önemli katkılar sağlamıştır.

Her yaz bir veya birkaç köye giderek irşad faaliyetlerinde bulunmak Doğu’daki seydalar arasında yaygın bir gelenekti. Seydalar günlerce köylerde kalarak köylülere İslam’ı anlatır, köylüleri dinler ve onların sorunlarını çözmeye gayret ederlerdi. Mehmet Emin Hoca, hayatını ilmî faaliyetlere, dinî tebliğe ve çevreyi aydınlatmaya vakfetmiş bir şahsiyettir. Bu sebeple, Hoca da söz konusu geleneği sürdürmüş ve şehirdeki tüm köylere giderek köylülerle kaynaşmış ve onlara İslam’ı anlatmıştır.  Hoca’nın bölgedeki ilmî faaliyetlerini genellikle iki kısma ayırabiliriz. Birincisi dışarıdan kendisini ziyarete gelen önemli hoca ve tasavvuf önderi arkadaşlarıyla civar köylere yaptığı ziyaretlerdir. Genelde Muhammed Nurullah Seyda, Halil Gönenç Hoca ve Molla Halid Ohin gibi tanıdığı olan hoca ve tasavvuf önderi arkadaşlarının kendisine ziyarete geldikleri zamanlarda, bu kişilerle birlikte çevredeki bölgelerde ziyaretlerde bulunmuşlardır. Yapmış oldukları ziyaretlerde ise gittikleri bölgede tebliğ ve irşad faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Bu ziyaretlerde insanların dinî bilgisini artırma, onlara İslam’ı anlatma, insanlar ve aşiretler arasındaki kan davası vb. başta olmak üzere çeşitli sıkıntılara çözüm arama gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Hoca’nın bölgedeki ilmi faaliyetlerinin bir diğer şekli de kendisinin şahsi ilişkileri sebebiyle yaptığı ziyaretler vesilesiyle gerçekleşmiştir. Bu ziyaretler kapsamında, tanıdığı hocalar ile görüşmek maksadıyla yaptığı ziyaretler, hasta ziyareti, düğün vb. törenler için yaptığı ziyaretler, taziye ziyaretleri yer almaktadır. Mehmet Emin Hoca bu ziyaretlerin hepsinde irşad amacını ön planda tutarak çevresini ve bölgeyi aydınlatma görevini üstlenmiştir. Gittiği yerlerde insanlarla dinî sohbetler yaparak ve insanların sorunlarına dinî çözümler getirerek irşad faaliyetlerinde bulunuştur. Mehmet Emin Er, bölgedeki birçok âlim, hoca ve imamla diyalogda olmuş, bunların yaşadıkları yerlere ziyaretler gerçekleştirmiştir. Kendisini ziyarete gelenlerle de sürekli dinî sohbetler yaparak ilmî faaliyetler yürütmüştür.

Hoca’nın gayretleriyle küsler barışmış, bazı kan davaları sona ermiştir. Kendisi Gaziantep’te hemen herkes tarafından sevilen ve hürmet gösterilen bir şahsiyet olmuştur. Bu sebeple Mehmet Emin Er denilince insanların aklına Diyarbakır’dan evvel önce Gaziantep gelmektedir. Hoca aynı zamanda bölgede kendisinden fetva istenen biri olarak köylülere yol göstermiştir. Mehmet Emin Hoca bölgede çeşitli konularda sorunlar yaşayan kişilerin sıkıntılarıyla ilgili fetvalar vermiştir. Miras, nikah, boşanma ve ibadet mevzuları başta olmak üzere pek çok dinî meselede adeta bölgenin fetva merkezi olarak görev yapmıştır. Ayrıca, Gaziantep şehir merkezinde ikamet ettiği dönemde müftülük merkezinde dinî konularla ilgili kurulan fetva komisyonunda da yer almıştır.

Mehmet Emin Hoca’nın köyde yürüttüğü çalışmalar, bir dönem resmî imam uygulamasına geçilmesiyle birlikte kesintiye uğramıştır. Diyanet, köydeki imamlara kadro vermeye başlamış, Hoca da kurduğu düzenin zayi olmasını engellemek amacıyla kadroya geçmiştir. Mehmet Emin Hoca’ya müftülük teklif edilmiş ancak bu görev kendisinin irşad çalışmalarını sekteye uğratacağını düşündüğü için bu teklifi geri çevirmiştir. Ancak daha sonraları, Hoca’nın yaptığı irşad faaliyetleri ve köy köy dolaşması zaman zaman engellenmiştir. Yapacağı her hareket için müftülükten izin almasının gerekmesi ise kendisini zorlayan bir başka husus olmuştur.

Mehmet Emin Er, Kertüşe’de geçirdiği 18 senenin ardından 1979 yılında Gaziantep’e taşınmıştır. Kendisinin bir talebesi olan Gaziantep Müftüsü Feyyaz Yaşar, Mehmet Emin Hoca’dan müezzinlere ve hocalara İslami ilimler dersleri vermesini ister. Bu vesileyle Hoca bir bakıma, tedris hayatına tekrar dönmüş olur. Bununla yetinmeyen Er, belirli günlerde kendi evinde, belirli günlerde ise farklı toplanma yerlerinde halka yönelik sohbetler yapmıştır. Hoca’nın şehirde ilmî faaliyetlerini yürüttüğü bu dönem, 12 Eylül darbesinin yaşandığı zorlu bir dönemdir. Kendisinin evi aranmış, Mehmet Emin Hoca da aramadan evvel Risale-i Nur külliyatı başta olmak üzere rejimin sorunlu olarak gördüğü eserleri saklamak durumunda kalmıştır. Hoca’nın sahip olduğu zengin kütüphane ise o dönemde bölgenin en büyük Arapça kütüphaneleri arasında gösterilmiştir.

Mehmet Emin Er’in Gaziantep’ten ayrılışı da kendisinin Ankara’ya gitmeye ikna edilmesiyle olmuştur. Mehmet Zahid Koktu’nun halifesi ve aynı zamanda damadı olan Prof. Dr. Esat Coşan Gaziantep’e gelerek Ankara’da iki yüz kadar yüksek tahsil yapan talebe olduğunu ve bu talebelerin eğitiminde Mehmet Emin Hoca’ya ihtiyaç olduğunu ifade ederek kendisini Ankara’ya davet etmiştir. Mevcut durumu tespit etmek için önce yalnız başına Ankara’ya giden Hoca, 8 ayın ardından tamamen Ankara’ya taşınma kararı almıştır. Kendisinin bu kararı Gaziantep’te büyük bir üzüntüyle karşılanmıştır. Ondan gitmemesini rica eden halk, aralarında para toplayarak merkezde bir medrese açabileceklerini söylemişlerdir. Hoca ise Ankara’daki ilahiyat öğrencilerini ve onlardaki ilim aşkını görmüş ve bu sebeple ricaları geri çevirerek Ankara’ya taşınmıştır.

Mehmet Emin Er Hoca’nın Gaziantep’e olan etkisi herkes tarafından takdir edilmektedir. Kendisinin yürüttüğü çalışmalar sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, yetiştirdiği talebeler hâlâ hem Gaziantep’in hem de tüm Türkiye’nin dinî ve ilmî hayatına önemli katkılarda bulunmaktadır. Talebe yetiştirmeye ve ilmi yaymaya oldukça önem veren Mehmet Emin Hoca’nın yetiştirdiği başlıca talebeler; Musa el-Mardinî, Muhammed Kudsî, Seyyid Abdurrahman Berzencî, Reşid Besnî, Muhammed Silvanî, Receb Derviş Hasenî, Mahmud Sürucî, Muhammed Cavidî ve Muhammed Şerif Bozovalı’dır. Hoca’nın civar bölgelerde görev yapan talebeleri arasında Nizip’te görev yapan Cemil Gül, Cided’de görev yapan Mele İbrahim, Çardak’ta görev yapan Abdülcelil ve Cağut’ta görev yapan Molla Recep bulunmaktadır. Kendi döneminde köy camilerinin henüz merkezî bir hâle gelmemiş olması sebebiyle Hoca’nın yetiştirdiği talebeler, civar köylerde imam eksiği olan camilerde görev yaparak hem orada ilmî faaliyetlerde bulunmuşlar hem de bir iş sahibi olmuşlardır.

Mehmet Emin Er’in bütün talebeleri arasında kendisinden en çok bahsedilmesi gereken talebesi aynı zamanda Hoca’nın damadı olan Cemil Gül’dür. Nizip’in manevi mirasını devralan Cemil Hoca, bölgedeki ilk İslami kitabevini açmış ve gençler başta olmak üzere bölgedeki ahalinin İslami eserlere erişebilmesi adına önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Hocası Mehmet Emin Er gibi gençliği boyunca ilim yolunda hicret eden Cemil Gül, Hoca’dan ilim öğrenmek için Kertüşe’e gelmiştir. Kendisinin azim ve çalışkanlığını gören Er, kızını Cemil Gül ile evlendirmiştir. Cemil Hoca da Mehmet Emin Er’in yetiştirdiği diğer pek çok talebe gibi şehrin ilmî hayatında çok önemli bir rol oynamıştır.

Kendisi de bir Nakşibendi şeyhi olarak bilinen Mehmet Emin Hoca ömrü boyunca medreselerde öğrenci yetiştirmek için çaba göstermiştir. Kendisi Afganistan – Sovyet Rusya savaşında Afgan mücahitlerle birlikte cihada katılmıştır. 28 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da vefat eden Er, Gaziantep’teki Mehmet Nuri Paşa Camisi haziresine defnedilmiştir.

Mehmet Emin Hoca’nın Gaziantep’e yaptığı katkıları anlayabilmek için kendisini etkileyen kişi ve eserleri göz önünde bulundurmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz. Zira Mehmet Emin Hoca, hayatı boyunca farklı farklı şehirlerde birçok âlimden ders almış[4] ve çok sayıda eserden faydalanmıştır. Kendisi 1951 senesinde Said Nursi ile Isparta’da görüşme imkânı bulmuş, Said Nursi Mehmet Emin Hoca’ya has talebelerinden biri olarak kabul etmiştir.

Mehmet Emin Hoca; sarf, nahv, mantık, beyân, bedi’, usûlu’d-din, usûlu’l-fıkıh, tefsir, feraiz ve tecvid başta olmak üzere birçok ilimle meşgul olmuş; ayrıca tasavvuf ehli âlimlerden terbiye almıştır. Norşinli eş-Şeyh Ma’şuk b. Şeyh Muhammed Masum’dan ilmî; Muhammed Said Seydâ el-Cezerî’den de amelî icazet almıştır. Hayatının önemli bir kısmını aldığı ilim ve terbiyeyi diğer insanlara da aktarmak için talebe yetiştirmiş ve köy köy gezerek irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Bunlardan kalan vakitler de önemli eserler telif eden Mehmet Emin Hoca, gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerin yanı sıra, telif ettiği eserlerle de bölgenin ilmî hayatına oldukça önemli katkılarda bulunmuştur. Kendisinin başlıca eserleri ise şunlardır:

  • el-Fetava fi’l-Akide ve’l Kelam ve’l Fıkh
  • el-Fürüdü’l-Ayniyye fi’l-Akide ve’l-İbadet ve’l-Ahlâki’s-Seniyye
  • Mu’cemu’l-A’lâm fi Esmai Zevati’l-Ahkâm
  • Hulasetu’l-Merâm fi’l-İbadât ve Hukuki’l-İslam
  • el-Müntehabât min Mektubati’l-İmam er-Rabbanî
  • Camiu’l-Mütunu’d-Dirasiyye.

Mehmet Emin Er’in yukarıda zikredilen eserlerinin yanı sıra çeşitli konularda yazdığı kitap ve risaleler de mevcuttur. Kendisinin en bilinen çalışmalarından olan Camiu’l-Mütunu’d-Dirasiyye isimli eserinde Mehmet Emin Hoca; nahiv, sarf, mantık, istiare, münazara, tasavvuf, usûlu’d-din ve fıkıh gibi ilimlerin Kur’an ve sünnet başta olmak üzere İslam’ı anlama noktasındaki katkılarını aktarmaya çalıştığı 12 adet risale telif etmiştir.[5]

Mehmet Emin Er Hoca, Gaziantep’te doğmamış olmasına rağmen, uzun süre kaldığı bu şehirde önemli ilmî çalışmalarda bulunmuştur. Kendisi şehre mâl olmuş bir şahsiyet olarak düşünceleri, eserleri, yetiştirdiği öğrenciler ve yaptığı diğer çalışmalarla şehrin dinî ve ilmî hayat geleneğine önemli katkılarda bulunmuştur.

 

 [1] Mehmet Emin Er Hoca ile ilgili bu bölümde yer alan bilgiler; 11.06.2021 ve 15.06.2021 tarihleri arasında Halil İbrahim Er, Cemil Gül ve Abdürrezzak Ateş ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler ışığında yazılmıştır.

[2] Köyün şimdiki ismi Kalaş’tır.

[3] Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Görmez’in babasıdır.

[4] Kendisinin ders gördüğü bazı hocalar şunlardır: Molla Şeyh Maşuk, Şeyh Ahmed-i Şorşubî, Şeyh Şerefuddin Fursavî, Molla Şeyh Zeynelabidin, Molla Abdullah.

[5] Mehmet Emin Er, Camiu’l-Mutuni’d-Dirasiyye (Dımeşk: Daru’l-Endülüs, 2011).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir