Dün sabah telefonda aldım acı haberi “Seyda Mehmet Emin Er Hakk’a yürüdü” diyen arkadaşa inanamadım. Bir süredir hastaydı, 105 yaşındaydı ama Osmanlı Bakiyye’si bir alim-i rabbani’nin terk-i dünya etmesi insanı hüzünlendiriyor.
Ömrü boyunca Hak’ta yürüyen; 73 yaşından sonra Afganistan’a cihada giden, en uç noktadaki cephelere gidip Ruslarla çarpışan bir alimden söz ediyorum. 25 yaşından sonra ilme başlayan, kendi kendine Osmanlıca ve Türkçe öğrenen ve hem ilim icazeti hem de tarikat icazeti alan bir büyük kametti. Talebesi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca’yı Seyda Hazretlerinin tabutunun altında görünce içim bir acayip oldu.
Cuma günü hep Seyda Mehmet Emin Er’i düşündüm. İlk olarak 2000’de tanışmıştım. İstifaza yoluyla rabıtanın bidat olup oldmadığını sormak için gitmiştim. Hem alimdi hem mürşid-i kamildi. Muhterem bir Hocaefendi göndermişti fakiri ona. Memleketimi söylediğimde
– Efdalül Müteahhirin Gelenbevi Hazretlerinin hemşehrisisin öyle mi? dedi. (Efdalül Müteahhirin kendisinden sonra gelen alimlerin en efdali/faziletlisi demektir)
– Belî Seyda deyince gülümsedi.
– Okudun mu Gelenbevi Hazretlerinin Burhan’ını ve Adab’ını ? dedi. (Burhan Gelenbevi Hazretlerinin mantık üzerine yazdığı bir eserdir. Adab ise Gelenbevi merhumun ilmî münazaraya dair bir diğer eseridir)
Ben okumadığımı Arapça’ya henüz başladığımı söyleyince muhakkak okumamı söyledi. Risale-i Nur okuyup okumadığımı sordu. O zamanlar Risale-i Nur ile meşgul olacak vaktim yok deyince
– Risale-i Nur okumalısın. Gelenbevi Hazretlerinin Burhan’ınına Üstad Said Nursi Talikat isimli bir haşiye yazmış. İkisini de okumalısın. Yani Gelenbevi Hazretleri ile Said Nursi Hazretleri manen kardeş olmuşlar. Böylece Kırkağaç ile Nurs da manen kardeştir dedi. (Nurs Said Nursi merhumun köyüdür) Risale-i Nur’un ulum-u şeriyye olmadan anlaşılamayacağını anlattı.
Sonra bana tarikat dersimi sordu. Söylemekte tereddüt ettim ama “Nefyü isbat amellerini bitireli bir ay oluyor” deyince bana Murakabe-i Ehadiyyet dersini bir an önce almamı söyledi. Arapça’dan o sıralar Avamil okuyordum. Avamil’in Tuhfesine (açıklamasına) mutlaka bakmamı, ihmal etmememi söyledi. Söz döndü dolaştı Avamil’in müellifi İmam-ı Birgivi’ye geldi. Ben İmam-ı Birgivi’nin kız kardeşinin Kırkağaç’ta medfun olduğunu söyleyince ziyaret etme isteğini izhar etti ve İnşallah gelirim dedi.
Sonra araya mesafe girdi, benim ihmalkarlıklarım girdi, Seyda Hazretlerini ziyaret edemedim. (Doğuda medresesi olan her mürşide Seyda derler). 2009’da Asrımızın hadis alanında en üstün alimi olan Muhammed Avvame Hocaefendi İstanbul’a geldiğinde biz de davet edildik. Avvame Hoca için birisi özel diğeri umuma açık iki seminer tertip edilmişti. Beş altı kişilik bir gönül dostu grubu ile bir Cumartesi akşamı 30 – 40 kişinin katıldığı özel seminere iştirak ettik. Asrın Muhaddisi olan Muhammed Avvame ile salona el ele girdi Seyda Hazretleri. Arap Aleminde yaşasaydı el değil baş üstünde tutulacak bir alime biz hürmet gösteremiyorduk ama İslam Aleminde en çok bilinen iki üç kişiden birisi olan Medine-i Münevvere’den gelen bir alim lazım gelen hürmet gösteriyordu.
Üstad Muhammed Avvame aslen Halep’li. Ancak Baba Esed’in 1982 yılındaki Hama’da yirmi bin Sünni katliamından kıl payı kurtulup önce Türkiye’ye sonra da Medine’ye sığınarak canını kurtarabilmiş büyük bir muhaddis. Muhammed Avvame Hazretleri Mısır’da okurken Osmanlı’ın son Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi’den özel dersler almış. Avvame Hoca Mustafa Sabri Efendi’ye Kırkağaç’tan Mısır’a gönderilen kavundan genç bir talebeyken Mısır’da yemiş. Aradan elli sene geçtikten sonra hocasının hürmetine biz de Üstad Avvame Hazretlerine Kırkağaç Kavunu götürmüştük. (Mustafa Sabri Efendi’ye gönderilen Kırkağaç Kavununu daha önce anlatmıştım. )
Bir iki kavun da Seyda Mehmet Emin Er Hazretlerine ikram ettik. Beni tanımayacağını düşünüyordum. Nerdeyse on yıl olmuştu görüşeli. Elini öptüğümde bir an göz göze geldik. Bana baktı ve “Sen Gelenbevi Hazretlerinin hemşehrisi değil misin” dedi. Hafızası karşısında ben şok olmuştum. Aradan on sene geçmesine rağmen 101 yaşındayken bir görüşmeyle fakiri hatırlamıştı.
Benimle beraber gelen kardeşler Seyda Mehmet Emin Er Hazretlerinin elini öperken tek tek başlarını okşadı. Gençlere bakışlarındaki şefkat ve merhamet, tüm insanlığa yetecek gibi şule şule parlıyordu. Gönlü tüm insanlığı kucaklayacak kadar genişti. Dudakları kıpır kıpırdı. Kardeşlere dua ediyordu anlaşılan. Seyda Hazretlerinin duası kabul olmuş olacak ki elini öpen duasını alan kardeşlerden birisi şimdi Arapça’da bendenizi geçti. İ’rab hatalarımı bulup düzeltir duruma geldi. (O kardeşin yanında kolaysa zammeyi fetha oku)
Sonra bir daha göremedim Seyda Hazretlerini. Cizreli Şeyh Seyda’dan hilafet alan, Üstad Said Nursi’nin manevi talebeliğe kabul ettiği büyük bir alimdi.
Güle güle Seyda. Aşığı olduğun Resulu Zişan Efendimize, ashabına, meftunu olduğu ulemay-ı rasihuna bizden selamlar götür. Halimizi, perişanlığımızı arz et onlara. Arştan Allah’ın görünür ve görünmez ordularının ders okuduğun Suriye topraklarına sünni müslümanlara yardıma gelmesini arz et.
Seyda Hazretlerinin ruhu için bir fatiha…
Not: Bu yazıyı yazan yazarın adını bulamadım. Kendisi eğer bir şekilde okursa bizimle irtibata geçerse en azından ismini ekler, tanışmış oluruz.