O kadar engeller oldu ki iki buçuk senede zar zor “Cami” kitabını bitirebildim. Gerekli eğitimi alamayacağımı anlayınca, Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Konuyu hocam Şeyh Abdurrezzak’a açtım ama o buna bir türlü razı olmuyordu. Beni ikna etmek için zaman zaman koluma girer, dışarıda gezdirir, bazı tekliflerde bulunurdu:
-Muhammed Emin, seni evlendireyim. Talebelerin dersini sana havale edeyim gitme.
Fakat ben dönmeye kararlıydım. Özür beyan ediyordum. Hocamı ikna edemeyeceğimi ve izin alamayacağımı anlayınca, Hazne’ye gidip Şeyh Efendi’den izin istedim. Bu başvurudan sonuç aldım ama bir şartla:
-Gitmene izin veriyorum, dedi Şeyh Ahmet Haznevi, yeter ki tahsilini tamamla. Türkiye’de olsun Suriye’de olsun fark etmez ama tahsilini mutlaka yap. Bundan başka bir şartım yoktur.
Hazne’den dönünce hocama durumu aktardım. Artık onun izin vermekten başka bir yolu kalmamıştı. Malum, hocam Abdurrezzak Efendi, Şeyh Efendi’nin halifesiydi. Şeyh Efendi izin verince onun bir itirazı olamazdı. Fakat ayrılışıma hüngür hüngür ağladı. Ben de ağladım.
Molla Abdurrezzak âlim bir zat idi. Pek çok talebe okutmuş ve ilmî icazet vermişti. Ancak benim bulunduğum dönemde maddi imkânsızlıklar, kıtlık gibi sebepler, O’nun yanında sağlıklı bir eğitim almama mani oldu.
Talebeler temel İslami ilimleri ve Arapça eğitimini aldıktan sonra onlara icazet verirdi. Bazı hocalar icazet vermekten çekinirdi ama Şeyh Abdurrezzak şu gerekçeyle onlara katılmazdı: “Temel İslâmî ilimleri öğrenen hocalara icazet vermeliyiz. Bu onları daha çok çalışmaya, sorumlu olmaya, o diplomanın hakkını vermek için kendisini geliştirmeye zorlar. Ayrıca icazetli hoca olması onun daha hayâlı, edepli, olgun olmasını da sağlar.” derdi.
[1] El-ـÜtâz el-âlim el-âmil Molla Şeyh Abdurrezzak: Mardin’in Halili köyündendi. Şeyh Ahmed Haznevî’nin halifesiydi. Bazı Nahiv meselelerinde hocası olmuştur.