Cevap: Efdal varken mefdûl’un[1] taklid etmek caizdir. Tek bir mezhebe bağlı kalmak da şart değildir. Burada önemli olan, taklid ettiği imamının görüşünün sadece hak çizgiye uygunluğuna ikna olabilmesidir.
et-Tahrîr ve şerhinde ifade edildiği gibi, efdalin bulunduğu yerde mefdûl’u taklid etmek caizdir. Hanefi, Malikilerin ve çoğu Hanbeli ve Şafiilerin görüşü budur. Ayrıca Ebu Hanife ve Şafii gibi belli bir mezhebe bağlanmak da –doğru olan görüşe göre- zorunlu değildir. Hatta avamın (sıradan insanın) mezhebinin olmadığı kanaati yaygındır. Buna göre, Nesefi’ye dayandırılan ‘mezhebinin görüşünün, hata ihtimali olmakla beraber en doğru olan görüş olduğuna inanması gerektiği’ şeklindeki kanaat, gerçekleri yansıtmamaktadır. Eğer bu kanaati esas alırsak, mefdûlün taklidi caiz olmayacak, tek bir mezhebe bağlı kalmak gerekecek ve avamın mezhepsiz oluşu doğru karşılanmayacaktır.
İbn Hacer, Nesefi’nin sözü geçen ibaresi hakkında kendisine sorulan bir soruya karşılık şu cevabı vermektedir: “Bu görüş dayanağı zayıftır. Zira sadece alim olanın taklidinin vacip olduğunu öngörmektedir. Halbuki doğrusu, mefdûl bile olsa kişinin dilediği alimi taklid edebilme özgülüğüdür. Eğer insan meseleye bu şekilde bakabilirse, o zaman kendi imamının görüşünün kesinkes veya büyük ihtimalle doğru olduğuna inanması imkansızdır. Tam aksine imamının kanaatinin sadece doğru olma ihtimali bulunduğuna inanır”. Nitekim İbn el-Humâm, Hidaye şerhinde şunları söyler: “Avamın, vicdanen daha doğru olduğuna inandığı görüşe göre hareket etmesi evladır. Eğer iki müçtehid bir konuda ihtilaf ederlerse, evla olanı vicdanının sesine kulak vermesidir. Bana göre, eğer vicdanını el vermediği görüşü benimsese bile caizdir; zira onun üzerine vacip olan husus, bir müçtehidi taklid etmekti, bunu da zaten yapmış bulunmaktadır”[2]
[1] Efdal: En üstün, daha iyi anlamına gelir. Mefdûl ise, efdale göre bir alt seviyede bulunan ‘faziletli’ anlamında kullanılmaktadır. [M]
[2] İbn Abidin, a.g.e., c.1, s. 48