- Bu konu 0 yanıt içerir, 1 izleyen vardır ve en son 7 ay 4 hafta önce İbrahim Halil ER tarafından güncellenmiştir.
-
YazarYazılar
-
Mart 30, 2024: 8:34 am #652İbrahim Halil ERAnahtar yönetici
SORU: Seydâ sizde intisap nasıl oluyor?
M. EMİN ER: Ben bu intisap meselesine çok tâlip olmuyorum. Fakat bu el tutmak, “mürid olun, kabul edin” şeklindeki intisap bir irtibât-ı zâhirîdir. Gerçek tevbe edip o tevbenin şartlarını ifa ettikten sonra biz kabul ediyoruz fakat iki şartla: Birisi, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ittiba, diğer isi her işte Allah’ın rızâsını takip etmek. “Bu amel Allah’ın rızasına muvafıktır; yaparız. Muvafık değildir; yapmayız.” şeklinde olmalı. Öncelikle tevbe-i nasûh telkin ederiz. Ondan sonra tarikatın ilk basamağına gelinmiş olunur ki onun üzerine bina yapılır. Yani bu tevbe işin esasıdır. Temel olmayınca da bina yapılmaz.
Tevbenin şekli de şöyle: Tevbe niyetiyle banyo yapmak, abdest almak ve iki rekât namaz kılmak. Kişi önce üzerindeki Allah haklarını ve kul haklarını düşünecek. Bundan sonra “bilerek ya da bilmeyerek ben bu günahları işlemiş durumdayım fakat şimdi pişmanım. Elân, haram olan her şeyi terk ediyorum. Bir daha yapmamaya da azmediyorum. Allah Teâlâ’nın izniyle geçmiş namazlarımı kaza etmeye başlayacağım. Tutmadığım oruçlarımı kaza edeceğim. Vermediğim zekâtları vereceğim. Üzerime vacip olan haccı ifa edeceğim.” Bütün bunları yapmayaahd ve azmetmek. “Üzerimde ibâd hakkı var… Onları verip helalleşeceğim.
Yaptığıma pişmanım ve bir daha yapmama konusunda da azimliyim. Üzerimdeki Hukukullâhı
da telafi etmeye çalışacağım. Allahım sen beni affeyle, kulluğuna kabul eyle! Sen beni reddedersen ben nereye giderim! Senden başka benim melcem ve Rabbim yoktur! Kapı da beni reddetme YâRabb! Günahlarım yağmur katraları kadar çok ise de senin rahmetinenisbeten denizde bir damla gibidir! Beni kabul etmen umuduyla geldim!” diyerek tazarruda bulunmalıdır. Cenâb-ı Allah kulunun böyle tezarru ve niyazda bulunmasından
hoşlanır.
İmam el-Gazzâlî bu tezarru sırasında yerden biraz toprak alıp başına koymayı,
“ben nasıl oldu da bu zaman kadar bu derece Allah’a asi oldum?!diyerek kafaya toprak atılmasını tavsiye ediyor. Fakat bu konuda teklif yoktur. Yani kafayı topraklamak illa lazım değildir. Böyle bir tezarrudan sonra üzerinde kul hakkı varsa ve hak sahibi yaşıyorsa kendisine; vefat etmişse vârisine; vârisi de yoksa onun hayrına fakirlere verirsin. Bir kardeşinin kalbini kırdıysan ondan helallik istersin. “Ben senin gıybetini yaptım” diyerek özür ve helallik talebinde bulunmalıdır. Kul hakkını bu şekilde eda ettikten sonra Allah’ın haklarını ifa etmeye azmeylemelidir. Kişi bu hakları ifa ederken vefat ederse hâlis niyet izhâr ettiği için, Cenâb-ı Allah kendi haklarından vazgeçiyor; kulları ise o kişiden râzı ediyor. Tevbe eden bu kimse, her namazın akabinde kaza namazı kılmalıdır. Kısa günlerde de olsa oruç kazalarını
ifa etmelidir. En azından Pazartesi, Perşembe ve eyyâm-ı birr’de kaza orucu tutmalıdır. Bu şekilde Allah’ın ve kulların haklarını ifa ettikten sonra insan tasavvufun temeline/esasına ulaşmış olur. İşte kişi ancak bundan sonra tasavvufa girmelidir. Bunları yapmadan tasavvufa girmek arsasız ve temelsiz bina yapma teşebbüsünde bulunmaktır. Biz de bunlardan sonra tarikata kabul ediyoruz. Kişi haram olan şeylerden sakınmalı; mekruhlardan da haram gibi kaçınmalıdır. Sünnetlere âdeta farz gibitemessük etmelidir. İki rekât da olsa Kuşluk, Evvâbîn namazı kılmalı… Bütün geceyi uykuyla geçirmemeli; sabah olmadan kalkıp en az iki rekât gece namazı kılmalı ve tevbe-i istiğfar etmelidir. Günlük hayatında, “Allah Teâlâ beni görüyor” fikrinden ve hissinden gâfil olmamalıdır. Bunları kim yaparsa âhiret yolunda kardeşimizdir. Şeyh Seydâ da intisabımı aldığında beni kardeş olarak kabul etti. “Kardeşimsin, söz veriyorum; sensiz cennete gitmeyeceğim” dedi. Bunlarla birlikte sabah ve akşam Hz. Peygamber (s.a.v)’e yüz defa salavat getirmek, yüz defa “lâ ilâhe illallah” ve yüz defa istiğfar etmek icab eder… Sabah-akşam bunlara devam etmelidir. Arkadaşlarla, akraba ve komşularla iyi geçinmelidir. İyi geçinmenin ölçüsü onların eziyetine tahammül etmek; kavga etmemek ve yüzlerine vurmamaktır. Kısaca tarîkımız, şeriatın özüne ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e ittibadır. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.