Bir gün karnımda şiddetli bir sancı duydum; neredeyse ölecektim. Beni Ankara’daki Yüksek İhtisas Hastahanesine kaldırdılar. Doktorlar, o kadar çabalamalarına rağmen ağrının sebebini bir türlü bulamadılar. Yirmi gün uğraştıktan sonra acziyetlerini itirâf ettiler.
Birkaç sene sonra aynı ağrı birincisinden daha şiddetli olarak tekrar geldi. Beni bu sefer de Ankara’daki İbn Sina Hastahanesine kaldırdılar. Oradaki doktorlar da yirmi gün araştırmalarına rağmen bir sebep bulamadılar. Hastahanede bulunduğum sürede daha önce çeşitli cemaatlere ve fakülte talebelerine verdiğim dersleri toplamağa başladım. Çünkü toplamadan ölürsem zâyi olacaklarına kanaat etmekte idim.
Allah Teâlâ tesirli kılsın diye, bu kitabı abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra yazdım. Çeşitli sebeplerden yazmaya ara verdiğim zamanlarda da tekrar abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra yazmaya devam ettim ve araya dünya kelâmı karıştırmadım. Başka türlü tashîh için bile olsa bir nokta dahi koymadım. Allah’ın izni ile hicrî 17 Cumâde’l-âhire 1411 (milâdî 1990) senesi Pazartesi günü toplama işini bitirdikten sonra, uyku ile uyanıklık arasında iken semâ cihetinden şöyle bir ses işittim: “Ey falan, bu ağrı da ilk ağrı gibi bir şifredir. Ölümün habercisidir. Geriye sadece üçüncüsü kaldı. Doktorlar bundan bir şey anlayamazlar. Sen işini Allah’a bırak.”
Uyandım; dilimden bir takım cümleler döküldü. İşte onlardan bazıları:
Ey dünya sevgisi ile meşgul olup âhiretinden gâfil kalan! Bilmiyor musun ki sen yakında buradan göçeceksin, kabre konacaksın. Mahşere varacaksın. Sonra da ya Allah’ın lütf-u keremi ile cennete yahut da -Allah göstermesin- cehenneme gideceksin. Sen sadece Allah’ın rahmetini umuyorsun, sen bilmiyor musun ki Allah’ın rahmeti iyilere yakındır.
Ey azığı az olan! Acaba sen o iyilerden misin? Ey Muhammed Emin! Ey dünyada ölmeyecek gibi kalmayı düşünen! Allah Teâlâ’nın, “Sen de öleceksin, onlar da ölecekler”, “Yeryüzündeki herkes fâni olacaktır”, “Her nefis ölümü tadacaktır,” ihtârını işitmedin mi? Hz. Peygamber’in (s.a.v): “Dünyada bir yabancı gibi, yahut yolcu gibi ol, kendini ölülerden say”, hadisini işitmedin mi? Varacağın yere hazırlanman için gaflet uykusundan uyanmanın zamanı gelmedi mi? Halbuki nice işâretler gördün.
Ey zavallı, gâfil Muhammed Emin! Bu uzun yolculuk için ne hazırladın? Rabbin Allah Teâlâ: “Her nefis yarın için ne hazırladı ise ona baksın“, buyuruyor. Yolculuk çanı iki defa çalındı; geriye ancak biri kaldı. Onun da ne zaman çalınacağını bilemezsin. Belki de yakın zamanda çalınacak. Ani ölüm her an mümkündür. Sen okuduğunu, ders verdiğini, nasihat ettiğini, seyahat ettiğini, dünyayı doğudan batıya, batıdan doğuya dolaştığını, Allah’ın kullarını O’na davet ettiğini iddiâ ediyorsun. Fakat hepsinde niyetin temiz mi idi? Heyhât, temiz niyetin bazı şartları vardır; acaba bunlar sende var mıdır?
Ey Gafil! Allah’a tevbe et. Yetmiş beş yaşını geçtin. Şimdi İbn Sina Hastahanesinde tedavi altındasın. Ey Rabbine güveni az olan! Kesin olarak bil ki, doktorların bu kadar alet vesaire ile hastalık sebebini bulamayacaklar. Çünkü hastalığın yaratanın bir şifresidir; onu başkaları bilmez. Sen O’na güven, başkasına güvenme, sonra helâk olursun.
Allahım! Sana, Peygamberine, onun Sen’den getirdiklerine Sen’in murad ettiğin şekilde iman ettim. Allahım! Cehennem ateşine karşı dayanma gücüm yoktur; bana tevbe nasip et. Günahlarımı bağışla. Sen, büyük de olsa günahları bağışlayansın.
O sabah hastahaneden çıktım; bu güne kadar da öyle bir ağrı görmedim. Onu hâlâ bekliyorum.
Ey ihsânı bol Rabbim! lütf-u keremin ile Müslüman olarak canımı al.
Subhane Rabbike Rabbil izzeti amma yasifûn ve selâmün ale’l-murselîn, ve’lhamdülillahi Rabbi’l-âlemîn