Sudan’ın başkenti Hartum’a gitmek istedim. Fakat bilet bulamadım. Orada Cidde-Mısır-Türkiye bileti aldım. Pakistan’da saat altıda iftar ederken, uçakta saat dokuzda iftar ettik.
Afganistan’dan Pakistan’a oradan da Mekke’ye gittim. O sene İranlılar Mekke’de bir yürüyüş tertiplediler. Kâbe’ye doğru yürürlerken Suudi askerleri onlara mani oldu. Askerlere, ateş etmeleri emri verildi. O sene orada idim fakat olay yerinde değildim.
Bizim damadımız Abdullah’da Cidde radyosunda çalışıyordu. O da Mekke’ye gelmiş, yürüyüşe katılıp bunu haber yapmak istiyordu. Fakat bildiğiniz gibi Suudi Arabistan hükümeti yürüyüşü yasakladı. Hatta silah kullandı. Bir çok İranlı’yı vurdu. Bir de baktık ki bizim damat nefes nefese içeri girdi. Yanımıza oturdu ama hala nefes alıp veriyordu. Meğer oda yürüyüş yerine gitmiş, olaylar büyüyünce polisler bunu da tutmuşlar tam dövecekler bu “Ben Türküm, Şii değilim” diyerek kendisini kurtarmış.
Müslümanlar adına üzücü bir durum yaşanmıştı.
Bayramdan sonra Kahire’ye gitmeyi planlıyordum. Burada bulunan bir dostumuz ziyaretimize geldi. Pasaportuma baktı ve
-Hocam! Bu pasaporta göre sizin bugün çıkış yapmanız gerekiyor.
Ben halbuki vizayı daha uzun almıştım. Ama tarihi değiştirmişler. Benim haberim yoktu. Nasıl yaparız diye düşündük. Suudi Arabistan bu konuda hiç taviz vermiyordu. Vizayı uzatmak veya fark vermek gibi bir şey yoktu. Biz da artık orada kaçak kaldık bir süre.