ŞANS OYUNLARI

İSLAM: Muhterem hocam, bize şans oyunları diye bilinen oyunların fıkhi hükmünü izah eder misiniz? Genel hatlarıyla…

M. Emin ER: Bu oyunların tamamı da meşru değildir. Bir çeşit kumardan sayılmıştır. Çünkü bunların hepsinde de bir kısım insanlar kendi menfaatlerinin temini için başkalarına zarar vermiş oluyor. Herhangi bir şahıs kendi menfaati için başkalarına zarar veren oyun sergilerse bu bir çeşit kumardır, caiz değildir. Çünkü İslamiyet her kesin meşru yollardan çalışmasını ve para kazanmasını istemektedir. Tembellikle, ataletle, başkalarına zarar vermekle ve bu tür şans oyunlarıyla elde edilen kazanç da meşru değildir.

Allah Teala hazretleri “kazançlarınızı batıl yollardan kazanmayınız ve yemeyiniz” buyururken, kazançların önce kendi rızasına uygun olanı aramakta, sonra başkalarına zarar verici olmayanı zikretmiş olmaktadır. Bu iki şart herhangi bir mevzuda tahakkuk etmezse onu yapmak ve ona yardımcı olmak caiz değildir.

 

İSLAM: Kısaca adı ne olursa olsun, taraflardan birinin menfaatlendiği diğerinin zarar gördüğü her tür şans oyunu caiz olmuyor.

M. Emin ER: Evet. kumar da bu yüzden böylece tarif edilmiştir.

 

İSLAM: Şans oyunlarından bir bölümü de müsabakalarla, yarışmalarla ilgilidir. Müsabakaların, yarışların durumu nedir?

M. Emin ER: Müsabakalar zikrettiğimiz türden şans oyunlarına dahil değildir. Eğer atlarla, hayvanlarla, şahıslarla, vasıtalarla bir menfaat temini şeklinde değil de, bunu pratik yaparak öğrenmek, çalışmak suretinde yapılırsa caiz görülmüştür. Hatta Şafi ulemasından İmam Zerkeşi “at, deve ve çeşitli vasıtalarla yarış yapmanın ve yarış tertip etmenin vacip olması gerekir” diyor.

Hz. Enes r.a.’dan rivayet edilen bir hadis-i şerif’te; “Peygamber s.a.s.’in Azba isminde bir devesi vardı, yarışı daima kazanırdı. Bir gün bir bedevi devesine binerek geldi ve azbayı geçti. Olay Müslümanların zoruna gitti. Bunun üzerine peygamber s.a.s. buyurdu ki; “Cenab-ı Hak bu dünyada bir şeyi yükseltti mi, mutlaka bir gün gelir onu aşağıya alır.”

Şahıslarla ilgili yarışlardan peygamberimiz s.a.s. ile Aişe validemiz arasında bile olmuştur. Peygamberimiz s.a.s. ailesiyle herkesten daha güzel geçinenlerden idi. “ben sizin hepinizden ailesine karşı (iyilikte) daha ziyadeyim” buyurmuştu. Bir gün Aişe validemizle yarış etmiş ve onu geçmişti. Ertesi gün de Aişe validemiz peygamberimizi geçmişti.

At yarışları da sahabe döneminde tertip edilmişti. Ancak bu yarışların bir istisnası vardı ki, o da “eğer sen geçersen ben sana şu kadar, ben geçersem sen bana şu kadar vereceksin” şeklinde olursa caiz olmaz.

 

İSLAM: İslam’a göre helal olan müsabakaların şartı nedir?

M. EMİN ER: Eğer yarışmacıların dışında herhangi biri “ben birinciye şu kadar, diğerlerine de bu kadar mükafat vereceğim” diyerek koşu tertip ettirirse bu da caiz olur. Bir de tek taraflı olarak “eğer sen beni geçersen sana şu kadar para” diyerek yarış tertip edilirse bu tür müsabaka da caiz olur.

Bütün bu çeşit yarışların dışında taraflardan birinin zarar görmesi, diğerinin menfaatlenmesi ve izleyenlerin bir kısmının fayda görüp bir kısmının zarar görmesi şeklindeki yarışlar meşru değildir.

Talebelerden biri arkadaşına “seninle ilmi meselelerde münazara edelim. Beni yenersen şu kadar para vereceğim. Ben seni yenersem hiçbir şey istemiyorum” derse bu tür yarışmalar da caiz olur. Tertip edilen ilmi münazaralarda kazananlar için tahsis edilen mükafat bu yüzden meşru görülmüştür.

 

İSLAM: Tabi bu yarışların en önemlisi at yarışlarıdır herhalde?

M. EMİN ER: Asrı saadette at yarışları bu günkü gibi para ile değildi. birbirleri için şeref addediyorlardı. Yarışı kazananlar yarış yoluyla geçinmiyorlardı. Bunu meslek olarak, sanat olarak da yapmıyorlardı.

Mesela, cirit yapıyorlardı. İdman için olduğu kadar bir şeref kazandırıyordu. Asıl olarak at yarışçılığı, at beslenmesi çok önemlidir. Çünkü Ayet-i Celile’de; “Düşmanlara karşı kuvvet ve (cihad) için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” buyrulmuştur. Peygamberimiz s.a.s. der: “Atınız ve bininiz. Atmanız binmenizden daha hoşuma gider. Cenab-ı Allah bir tek okla üç kişiyi cennete koyar: Hayır maksadıyla onu yapanı, onu atanı ve onu hazırlayıp vereni” buyurarak biniciliğe ve atıcılığa işaret etmiştir.

Bu yüzden alimlerimiz at talimini ve onunla uğraşmayı vacip görmüşlerdir. Tabi ki bu günkü gibi para kazanmak, yalnızca bu işi meslek haline getirmek, kişilere fayda ve zararlar elde etmek şeklindeki at yarışları konumuzun dışındadır. Çünkü bunlar caiz değildir.

Bilet alınarak önceden tahmin yürütmekle, hangi atın birinci geleceğini bilmek ve bu türde paralı oynamak da caiz değildir. Bu çeşit yarışlar haramdır.

İSLAM: Yaz aylarında park ve bahçelerde tüfek ve benzeri şeylerle atış yaparak ve vurduğu takdirde kazanç sağlamak caiz midir?

M. EMİN ER: Tüfek ve benzeri aletlerle atış yapıp hedefe isabet ettirmek için öğrenim görmek farzı kifayedir. Bir zamanlar ok, mızrak ve mancınık gibi aletlerle savaşabilmek için onların eğitimine önem verilirdi. İslam dini de bunları emretmektedir. Peygamberimiz s.a.s. bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur; “Atışa önem veriniz, o en iyi oyununuzdur.”

Artık günümüzde okun, mızrağın ve mancınığın yerini ateşli silahlar almıştır.

Bu gün bütün dünya devletleri ateşli silahların eğitimini görevli vatandaşlarına yaptırmaktadır. Yalnız bahçelerde mezkur atışı yaptıranlar eğer silahın kirasını alırsa bunda bir sakınca yoktur. Onunla elde edilen mahsul de haram değil mübahtır. Fakat isabet ettirene para veya başka bir şey verilir, isabet ettiremeyenden belli bir miktar para alınırsa kumar sayılır, dinen haramdır. Koşu, atış gibi şeylerin müsabakasında yenilenden para alınırsa haramdır. Şampiyon olanı devletin veya bir şahsın ödül vermesiyle elde ettiği para mübahtır.

 

İSLAM: Efendim, bir de deve yarışları, bisiklet yarışları, ralliler gibi yarışlar var… Bunlar sadece zevkleri tatmin için yapılıyor.

M. EMİN ER: İslamiyette her şey bir şarta bağlı bırakılmamıştır, genel kaideleri vardır. Bakarsınız ileride uçak yarışları da yapılır. Şimdi asrı saadette böyle yarışlar yoktu diyerek haram diyemeyiz ki. Deve yarışları olsun, bisiklet yarışları olsun veya ralliler olsun sırf yarış niyetiyle taraflar birbirlerine zarar vermemek, üzerlerinde bahis oynamamak ve bu işi bir geçim kaynağı yapmamak şartıyla caiz olurlar.

 

İSLAM: Yarışlardan sayabileceğimiz ve dünyanın her yerinde yapılmakta olan güreş ve boks müsabakalarına ne dersiniz? Bunların islam’da yeri nedir?

M. EMİN ER: Aslında dinimizce güreş yapmak ve müsabakasını tertip etmekte bir beis yoktur. Çünkü cahiliyet döneminde yapılıp, tertip edildiği halde İslam aleyhinde bir görüş getirmemiştir. Hatta peygamberimiz s.a.s. henüz Müslüman olmayan ve zamanının en büyük ve güçlü pehlivanlarından olan Rükane ile güreş tutmuştur. Rükane öyle güçlüydü ki, bir deri üzerine otursa on kişi onu oradan zor kaldırır, deri parçalanırdı. Rükane kendisini yenerse peygamberimize bir keçi vereceğini de söylemişti. Güreşte peygamberimiz Rükane’yi yenince ikinci defa yine bir keçi vererek güreşe tutuşmak istedi Rükane. İkinci kez de yenilince, üçüncüyü istedi ve üçüncü güreşte de peygamberimize yenildi. Ebu Davud ve Tirmizi’nin rivayetine göre Rükane: “Ey Muhammed! Beni bu güne kadar kimse yenemedi. Bu günden sonra da yenemez. Ancak senin Rabbın sana yardım etti. Anladım ki sen hak peygambersin, Allah elçisisin. Ben de sana tabi olup Müslüman olacağım” diyerek Müslümanların safına katıldı.

Devamlı güreşle uğraşarak onu sanat haline getirmek ve ondan para kazanmak caiz değildir.

 

İSLAM: Boks için ne diyorsunuz?

M. EMİN ER: Aslında bu da meşrudur. Ancak birbirlerinin azalarına zarar vermeyecek şekilde müsabaka yapmaları gerekir.

 

İSLAM: Boksörler birbirlerinin yüzlerine ve başlarına da vuruyorlar.

M. EMİN ER: Bir konuda cevaz var denilince o hususun şartlarını da unutmamak lazımdır. Boksörlerin birbirlerinin baş ve yüzlerine vurmaları bunun dışındadır, yani bu caiz görülmemiştir.

 

İSLAM: Gerek güreş ve gerekse boksta müsabakalar islamın belirttiği tesettüre uygun olmayan kıyafetlerle müsabaka yapıyorlar.

M. EMİN ER: Bu tür kıyafetle müsabaka yapmak caiz değildir. Bunlara bakmak da aynı hükümdedir. Dolayısıyla güreşçileri ve boksörleri islama uygun olmayan kıyafetleriyle televizyonda da izlemek caiz olmamaktadır.

İSLAM: Canlı bir hayvanı hedef seçmek suretiyle yapılan müsabakanın hükmü nedir?

M. EMİN ER: Kati suretle caiz değildir. Canlı hayvanlara acımak gerekir. Bir hayvanı keserken bile ona ızdırap vermemek asıl olmuştur İslam’da. Peygamberimiz bir grup insanı canlı hayvanı hedef seçerek atış yaparken görünce; “Allah canlı hayvanları hedef seçenlere lanet okumuştur” diyerek onları o işten uzaklaştırmıştır. Bu yüzden alimlerimiz iki deve, iki öküz vb. hayvanları birbirleriyle dövüş ettirmeyi caiz görmemişlerdir. Vücutlarının zarar görmesi sebebiyle bu tür müsabakalar da nehy edilmiştir.

 

İSLAM: Ülkemizde yapılan horoz dövüşleri de aynı olsa gerek.

M. Emin ER: Tabi bunlar da caiz değildirler. Bu dövüşleri seyretmek ve onlar üzerinde bahis oynamak da günahtır. Hatta bunlara lanet okunmuştur.

 

İSLAM: Altılı ganyan gibi at yarışlarından elde edilen paranın hükmü nedir? Bu para kullanılabilir mi?

M. Emin ER: Bu para haram paradır. Bir nevi kumardır. Böyle önceden kestirmekle, hayal etmekle, kimin kazanacağını bilip para kazanmak şer’an nehy edilmiştir.

 

İSLAM: Dolayısıyla bu para da kullanılamaz?

M. Emin ER: Malum Cenab-ı Allah temizdir ve temiz olanı kabul eder. Temiz olmayan şeyleri Allah kabul etmez. Bazılarının dediği gibi bu tür yerlerden kazanılan para ile cami falan yaptırılamaz. Allah’ın evine, mescidine haram para ile harç konulamaz. Hatta parası şüpheli olan veya haram kazanç elde ettiği bilinen kişilerden cami gibi yerlere para almamak daha evladır.

 

İSLAM: Hocam, bir de halkımızın “umut kapısı” diye nitelendirdiği, “ya çıkarsa” diye günlerce, aylarca hatta senelerce durmadan takip ettiği çekilişler var. Bu tür çekilişlerden biri de bizzat devlet tarafından desteklenen, hatta ismi milli kumara çıkan milli piyangodur. Bu hususta ne dersiniz?

M. Emin ER: Bütün alimler ittifakla “milli piyango”ya kumar nevinden olduğu için haram demişlerdir. Bu yolla kazanılan para da gayri meşrudur. Kur’an’sa ifadelendirilen MEYSİR’in karşılıklarından biri de püyangodur.

Cahiliye döneminde piyango kumarına benzer bir kumar vardı. Bu kumar oynayanların onbir tane okları vardı.

1-Fezben: Üzeri bir işaretli.

2-Tev’em: Üzeri iki işaretli.

3-Rakib: Üzeri üç işaretli.

4-Hıls: Dürt işaretli.

5-Nafis: beş işaretli.

6-Müsbil: Altı işaretli.

7-Mualla: Yedi işaretli. Her işaret birer paya, mükafata işaret ediyordu. Kalan dört okun üzerinde hiçbir işaret yoktu. Oyuncular bunları boş bir torbaya koyar ve karıştırırlardı. Sonra her birisi birer ok çekerdi. Ok üzerindeki işaretlere (rakamlara) göre mükafat alırlardı. Boş çıkanlar boşuna para vermiş olurlardı.

 

İSLAM: Kimi zamanlarda falan kulübe, falan derneğe yardım adı altında çekiliş biletleri satılıyor. Bunlarda milli piyango gibi kumar hükmüne giriyor mu?

M. Emin ER: Bunlarda aynıdır. Hangi isim altında olursa olsun bu tür çekilişler haramdır. Söylediğimiz gibi Allah Tayyib’dir, tayyib olanı sever.

 

İSLAM: Milli piyangoya yatırdığı paranın tam karşılığı olan “amorti” diye tabir edilen para da alınamaz mı? Ne kara giriyor, ne de zarara…

M. Emin ER: Oyunun aslı gayri meşru olduğundan dolayı, az kazansın, çok kazansın veya yatırdığı paranın tam karşılığı -amorti- olsun durum değişmez. Her halü karda meşru görülmemiştir.

 

İSLAM: Şans oyunlarından biri de spor totodur. Bu oyun için farklı görüşler var mıdır?

M. Emin ER: Tahmine, önceden kestirebilmeye bağlı olduğu için ganyan yarışları gibi haramdır. Çünkü bunların aslı alınteri ve iş gücü olmadan kazanılan paradır. Buna bağlı olarak futbol oyunu da “setr”e uygun olmadığı zaman, yani kısa şortla oynandığı zaman seyredilmemelidir. Haram olan yerlere bakmak haram hükmüne girer. Kıyafet uygun olduktan sonra (ibadetten ve hizmetten alıkoymadığı müddetçe) futbol oyununda bir beis yoktur.

Top için Hz. Hüseyin efendimizin başıyla oynamaktır, görüşünün aslı yoktur.

 

İSLAM: Müsaade ederseniz, kumarhanelerde, kahvehanelerde ve muhtelif yerlerde çeşitli şekil ve aletlerle oynanan; kağıt oyunları, tavla, domino, dama, konken, okey gibi oyunların da hükmünü rica etsek.

M. Emin ER: Bu saydıklarınız ve daha nice bu türden olup ismini bilmediklerimizin tamamı kumar cinsinden olup oynaması ve oynatılması haramdır. Hele bunların içinde oynayan kimse “elini domuz etine ve kanına boyamış gibidir” şekliyle tavsif edilen tavla en şiddetlilerindendir.

 

İSLAM: Bu oyunların hükmüne satranç da dahil midir?

M. Emin ER: Satranç en ehvenlerindendir. Şartsız olduğu takdirde bazı sahabe kavilleri ve Şafii mezhebine göre caizdir. Ancak Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre haramdır.

İmam Şafii kerahetle beraber caizdir demiştir. Bunun için de:

  • Satrancı sanat haline getirmeyecek
  • Taraflar arasında kırgınlık, küsmek gibi şeyler olmayacak
  • Zikirden, ibadetten, namazdan alıkoymayacak, gibi şartları ileri sürmüşlerdir.

Bu üç şart yerine gelmezse satranç İmam Şafii’ye göre de haram olur.

 

İSLAM: Bu üç şartı bütün oyunlara teşmil edebilir miyiz?

M. Emin ER: Hayır. Satrancın nev’i şahsına münhasır hususiyetlerdir bunlar. Tavlaya, dominoya, kağıda teşmil edemezsiniz.

 

İSLAM: Kumar oyunları oynanan kahvehaneden çay içmenin hükmü de bizi epey ilgilendiriyor…

M. Emin ER: Eğer bir şahsın veya cemiyetin veya bir kuruluşun kullandığı paralar haram ise, orada bir şey yemek, içmek caiz değildir. Misafir olarak gidilse bile bu yerlerden yememek, içmemek asıldır.

Eğer haram ile helal arası bir şüphe varsa o zaman alışverişe ruhsat verenler olmuştur. Takva gereği buralara da uğramamak en iyisidir. Kahveler ise oyun oynatan ve oynanan yerler olduğundan buralarda çay içmek doğru değildir. Ruhsat verilmemiştir. Ancak zaruretler söz konusu ise bu tür yerlere girilebilir ve alış veriş yapılabilir. Müminlerin kahveler gibi fısk ve fücurun açıkça işlendiği yerlerden kaçınmaları gerekir.

 

İSLAM: Kahvehanelere velev ki içerde oyun oynansa bile “tebliğ” için girilebilir mi?

M. Emin ER: Tebliğ niyetiyle kahvehanelere girilebilir. Ancak kişi kabul edilmiyor, itibar gösterilmiyor ve münazara olacaksa caiz değildir.

Emr-i maruf  ve nehy-i münkerin çeşitli şartları vardır. Her yerde ve her zaman aynı şekilde tebliğ yapılamaz.

Eğer yaptığı tebliğ kendisine ve başkasına zarar vermiyor, bununla birlikte menfaat de vermiyorsa, yani insanlar onu pek dinlemiyorlarsa o zaman bu gibi yerlerde tebliğ yapmak kişinin kendi ruhsatına bırakılmıştır. Mesela, bu gün otobüslerde başta giyim olmak üzere bir çok husus tebliği gerektiriyor. Ancak maalesef tebliğ yapılamıyor. Çünkü yer ve zaman Müslüman için çok önemlidir. Her kes kendine göre emr-i maruf nehy-i münker vazifesini yapmalıdır. Ayette geçen tebliğ hükmü her ne kadar farz-ı kifaye gibi gözüküyorsa da her kesin fert fert emr-i maruf nehy-i münker yapması farz-ı ayndır. Onun için hadis-i şerifte; “içinizden biri bir kötülük gördüğünde onu eliyle düzeltsin, yapamıyorsa diliyle düzeltsin, bunu da yapamıyorsa kalbiyle buğz etsin. Biliniz ki bu da imanca en zayıf olmanın alametidir” buyrulmuştur.

Emr-i maruf nahy-i münkerde; nezaket, tatlı söz ve yumuşaklık çok önemlidir. Abbasiler döneminde halktan biri halifeye; “bana neden öyle sertlikle muamele ediyorsun? Ben nasıl olsa firavundan kötü değilim, sen de Musa’dan efdal değilsin. Cenab-ı Allah Musa a.s.’a “firavuna git, yumuşak söyle…” demiştir diyerek halifenin daha dikkatli nasihat etmesini sağlamıştır.

 

İSLAM: Efendim, bir de mecmuamızı doğrudan ilgilendiren bir husus var. bazı dergiler ve gazeteler kupon veya para karşılığı, bazen de abone olanlara kitaplar ve muhtelif hediyeler veriyorlar. Bu tür uygulamalara cevaz var mıdır?

M. Emin ER: Caizdir. Çünkü daha çok muhabbete sebep oluyor. Peygamberimiz s.a.s “hediyeleşiniz ki muhabbet kazanasınız” buyurarak hediyeleşmenin meşruluğunu ve güzelliğini ifade etmişlerdir. Ancak verilecek kitaplar ve hediyeler islama aykırı, Müslümanların aleyhine olan şeyler ise bunların verilmeleri caiz değildir. Şer üzerine hediyeleşmek alimlerimiz tarafından ittifakla caiz görülmemiştir.

 

İSLAM: Katılanlardan kura ile belirlenenlere verilen hediyelerin hükmünü de rica etsek…

M. Emin ER: Kura meşrudur. Peygamberimiz bizzat kendisi bazı zamanlarda kurayı denemiştir. Hatta bir sefere çıkarken eşlerinden kendisine refakat edecek olanı kura ile belirlemişti. Bunda kalp hoşnutluğu vardır ve dinimize uygundur. Kura olmazsa insan nefsiyle ve hevasıyla hareket edebilir. Bu da tarafgirliği de ortaya koyabilir ki kalp kırgınlığına neden olabilir.

 

İSLAM: Verdiğiniz bu değerli bilgiler için çok teşekkür ediyoruz hocam.

M. Emin ER: Asıl ben teşekkür ederim. İnşaellah söylediklerimiz hayra vesile olur.

 

EK

Babamın bu ropörtajı onu karalamak isteyenler tarafından çarpıtılarak aleyhinde kampanya düzenlenmişti. Babam at yarışları ve bilimum şans oyunlarının caiz olmadığını söyler. Ardından eğer bu oyunlarda bir kumar şekline dönüştürme değil de eğitim ve yiğitlik için yapılırsa caizdir ve buna Peygamber devrindeki örnekleri verir.

Ama özellikle İran dönüşünde İran ile ilgili olumsuz konuşması üzerine bu çevre tarafından bu yazı çarpıtılarak sanki Seyda at yarışı caiz olduğunu söylüyor fakat soru soran daha sonra günümüzdeki yarışları anlatınca bu sefer caiz değil diyor diyerek çarpıtmış, amaç hocanın günümüz gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunu göstermeye çalışmışlardır.

Halbuki yazının orjinali yukardadır ve tüm bu iddialarının bir iftira olduğunu göstermektedir.

Üzücü olan ise bu yalan kampanyasının ne kadar geniş bir kesime yayıldığıdır. Seyda ile ilgili yapılan YBU üniversitesindeki sempozyumda bir konuşmacı bile bunu söyleyebilmiştir. İbrahim Halil ER

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir